Suna İlhan Yazdı: Namaz

NAMAZ

Geçmişte bir gün namaz kıldığım bir sırada, o zaman 6-7 yaşlarında olan kızım, yanında arkadaşıyla benim izin vermeyeceğim bir konuda (sanırım suyla oyun oynama hakkında) plan yapıyordu. Arkadaşı başını çevirip bana baktı ve:

– Bunları annenin yanında konuşmasana, dedi

Kızım da ona:

– Görmüyor musun, namaz kılıyor. O bizi duymaz, diye cevap verdi.

Arkadaşı “yaaa” dedi. Yanıma geldi, bana seslendi, elini yüzüme doğru getirip sağa-sola salladı. Ben rükû ve secdelere devam ettim tabi. Sonra kızıma dönüp:

– Hem de görmüyor, dedi. Beraberce gülüşüp oyunu nasıl kuracaklarını konuşmaya başladılar.

O sırada ben, içimden kan ağlıyordum âdeta. Rabbimden o kadar utandım ki! Kızlar bana nasıl namaz kılmam gerektiğini hatırlatıyordu bilmeden.

Namaz, korkuyla değil aşkla yapılacak olan bir buluşmadır. Sevenin sevdiğiyle buluştuğu anda, kulak, göz, kalp ve bazı organlar özel olarak O varlığa tahsis edilir, dış dünya geçici olarak servis dışıdır.

Bizim, Allah’ı tanıma ve O’nu sevme gücümüzle doğru orantılıdır namaz. Yine kişi sevdiğiyle buluşmaya giderken nasıl hazırlanırsa öyle bir dikkat ve rikkat ister. Özen ister, samimiyet ve zaman ister. İki taş arasında “kıldım, kurtuldum” yükü değildir namaz.

Kur’an’da 80’den fazla ayette namaz zikredilir. Genellikle de zekatla yan yana geçer. “…onlar (mü’minler) namaz kılarlar, zekât verirler” veya “…onlar gayba inanırlar, namaz kılar ve zekat verirler” ya da “namaz kılarak ve sabırla Allah’a dua edin” şeklinde pek çok yerde anlatılır, Allah’ın müslüman kullarına belirli vakitlerde ve belli şekil şartları olan farz kıldığı bir ibadet ve kulluk gösterisidir.

Namazla ilgili tefarruatlı bilgi, ilmihal ve tasavvuf kitaplarının ilgili bölümlerinde büyük bir yer teşkil etmektedir. Rasûlullah (sav): “Namaz dinin direğidir, kim namazını terk ederse dinini yıkmış olur” buyurmuştur. Bir binayı düşünün, direksiz ayakta durur mu?

Bir ayette Allah Teâlâ, münafıkların namaza üşenerek, tembel tembel kalktıklarını söyler. Demekki namazla iman yakın ilişki halindeler.

İçinde İslam’ın beş şartını da barındıran kosantre bir ibadet namaz. Kâbeye yönelerek hacc yapılıyor, yemek-içmek yasaklanarak kısa süreli oruç var, sağlıklı bir bedene sahip olmanın şükrü ve zekatı var, kelime-i şehadet de iki rekatta bir tekrarlanıyor.

Yine aynı şekilde imanın şartları da namazda mevcut. Allah’a iman ettin ki O’nun huzuruna geldin. Melek, okuduğun süreleri indiren varlık, kitap zaten belli… gerisi geliyor işte. Ahiret gününe inanmasan namazda ne işin var değil mi?!

Dosdoğru kılınan namazın, kişiyi kötülüklerden alıkoyma gibi bir yaptırım gücü, güzelliği ve faydası var. Eğer bir insan hem namaz kılıyor hem de kötülük yapmaya devam ediyorsa mutlaka namazında eksiklik vardır.

Zira Allah’a yakinen inanan biri hem, O’nun kendisini her daim gördüğünü, bildiğini, haber aldığını, yaptığı ve söylediği her şeyin yazıcı melekler tarafından kayda alındığını bilecek hem de ısrarla kötülük yapacak?! Mümkün değil! Müslüman bir gün bunların hesabını vereceğini bilir. Bu korku ve mahcubiyet onu kötülüklerden alıkor. Sabreder, yapmaz, yapmamaya çalışır. Tekrar tekrar tevbe eder.

Kurstaki talebelerime bazen şöyle derim:

“Her birinizin sevilmeyen bir huyu vardır belki. Ama buraya geldiğiniz vakit, bana karşı mahcup olmamak ve beni de üzmemek adına bu huylarınızı kapının dışına bırakıyorsunuz değil mi?! Ben sizi burda gayet naif, birbirine karşı iyi davranan, güler yüzlü kimseler olarak görüyorum. Bazı şeyleri hocanın yanında yapmıyorsunuz. Çünkü o görüyor. Namaz da böyledir. Kendisinin her halini bilen üstün bir varlığın huzuruna günde beş defa uğramak, ister istemez günahlara karşı bir otokontrol sağlar. Farkında olmadan günah işleyememe, kötülük yapmama refleksine dönüşür.”

Bu ve benzeri misallerle namazın önemini anlatmaya çalışırım.

Namazdaki kıraat için Kur’an eğitimi mutlaka olmalı.

Şimdi siz diyebilirsiniz ki, “bizde yukardaki belirtiler yok, o halde namazı niye kılıyoruz?!”

Öncelikle namaz; bir kulluk vazifesi ve farz bir ibadettir. Ne durumda ve hangi şartlarda olursanız olun, mutlaka yapmanız gereken bir ibadet. Namazın farz olmadığı kimseler ve özel durumlar da var tabi. Onlardan değilsen eğer..

Öncelikle yanlışları düzeltme noktasına gidilmeli. Okunacak âyet ve sûreler gözden geçirilmeli. Sakın “vaktim yok” deme iki gözüm. İnsan sevdiği şeye her zaman vakit bulur. Belki de “sevgin yok”.

Eğri oturup doğru konuşalım. Zira Rasûlullah “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyuruyor. Biz en çok neye vakit ayırıyorsak en çok da onu seviyoruz: İş, eş, çocuk, telefon, dedikodu, yemek yapmak, alışveriş, uyku, tv, misafircilik, kitap okuma, elişi, vs vs…

Sonra namazın kılınış şekilleri, önemi, bizim dünya ve ahiret hayatımıza kattıkları hakkında detay bilgi almamız lazım. Soğanın bile bir doğrama usulü varsa, namazın nasıl kılınacağının usulü, yolu yordamı olmaz mı?! Masaya koyduğun ve biraz sonra karmakarışık olacak yemeğin bile bir sunumu varsa, çatal bıçağın bile bir koyma şekli varsa, Allah için söyle, seni cennete taşıyacak bir namaz nasıl baştan savma, kulaktan dolma bir bilgiyle kılınır?!

Çocuktun, büyüdün, evlendin, evin oldu, birdin iki oldun, üç oldun, beş oldun. Evin eskiydi yeniledin. Kıyafetlerin çoğaldı, mobilyalar en güzelleri seçildi, yenilendi. Şehirlerarası yolculuk yapacak kadar çevren genişledi, değişti, düzeldi, güzelleşti ama namazda okuduğun “Sübhaneke, elham…” hâlâ çocukken mahalle hocasının veya babannenin yokluk belası sana öğrettiği gibi duruyor.

Üstelik zaman aşımı nedeniyle biraz yıpranmış, yanlışlar çoğalmış, kelimeler eksilmiş halde. Bunların namazı bozduğunu bilmeden senelerce namaz kıldın.

Hayatında her şeyi çoğalttın, düzenledin, yeniledin ama ona “gözünün nuru”na, seni Allah’a götüren mirac’ına bakma fırsatın olmadı. “Benim namaz ne oldu, nasıl, benden memnun mu” diye bir hatır sormaya vaktin olmadı! Sence bu; onca nimetleri sana verip senden namaz kılmanı isteyen yüce varlığa karşı biraz nankörlük olmuyor mu?! Zira namaz aynı zamanda Allah’a teşekkürdür.

Patronun ne derse yaparsın, “aman işimden olmayayım” diye. Halbuki asıl patron Allah. Sadece rızık değil, saymakla bitmeyen nimetler veriyor. Ve diyor ki: “insanoğlu gerçekten nankördür”

“Namaz iki vakit arasındaki küçük günahları siler” buyurur Allah Rasûlu. Bu silginin iz bırakmaması için kaliteli olması lâzım.

Bir hocadan duymuştum. “Ahirette namaz sevabı hesap edilerken, en güzel kılınan namaz örnek olarak alınır, onun sevabı diğer kılınan bütün namaz sayılarıyla çarpılır” diye. Aklım pek almamıştı. Sonra şu misal anlamamı kolaylaştırdı.

Mona Lisa deyince akla Leonardo da Vinci geliyor. Bu adamın takdir edilmesinin, ona kıymet verilmesinin en önemli sebebi bu eserindeki ustalık, incelik ve zerafet. Ama onun bu yapıtındaki kıymet, diğer eksiz kara kalem çalışmalarının da yüksek meblağ karşılığı satılmasını sağlamış.

Tek bir Mona Lisa kalan bütün karalamalara bile değer verilmesini sağlıyor. Belki aklına şu gelebilir “Canım, o adam öldü, bir daha öyle bir çalışma yapamaz, o yüzden her türlü resmi pahalıya gider.” Ah iki gözüm, sen bu dünyada bâki mi kalacaksın, senden bir tane daha var mı?!

Kul kula “pul” için, sanat ve sanatçı adına bu kadar önem verirse, Allah kuluna, emrettiği bir şeyi yaptı diye değer vermez mi?! Paha biçmez mi? Sen öldükten sonra senin için kılınan son namaz cenaze namazı olacak. O gün gelmeden ne yaparsan kâr. Allah hiç bir şeyi zayi etmez. “Kim zerre miktar hayır işlerse karşılığını görür kim de zerre miktar şer işlerse karşılığını görür” diyor yüce Rabbimiz.

Namaz ve abdest konusunda vesvese fazla olur. Şeytan secde edenle çok uğraşır. Kendi yapamadı ya, bütün hıncını namaz kılanlardan çıkartır sanki. O yüzden namaz ve abdestin, hatta guslün sıhhat şartları ne ise onu yerine getirdikten sonra bu tür vesveseler kulak asmayın. Yoksa ibadetiniz eziyete dönüşür. Su ve vakit israfına, beden ve zihin yorgunluğuna sebep olur ki Rabbimiz bunu asla hoş görmez.

Siz, kalbiniz mutmain olacak şekilde elinizden geleni yapın, Allah sizin gayretinizi görsün, kanaat notuzu verir zaten. O kullarına karşı çok çok merhametlidir.

Ama şeytan sizi Allah’ın merhametiyle de kandırmasın. “Nasıl olsa Allah affeder” tuzak cümle. Hiç kimse Allah’ın kimi, ne zaman, hangi sebeple ve ne kadar affedeceğini bilemez bunun da garantisi yok.

Bu konu çok su kaldırır dostlar. Namaz hakkında ciltler dolusu yazılar var. Namaz terbiyesi anne karnında başlar da biz geç kalıyoruz maalesef.

Konunun başında bahsettiğim kızıma namaz kılma alıştırmaları yaptırırken “Anne benim namazım olmuyor” dedi. “Niye öyle düşünüyorsun?!” diye sordum. “Çünkü ben namaz kılarken sizin konuştuklarınızı duyuyorum” dedi. “Olabilir kızım. Böyle böyle alışacak ve ilerde namaz kılarken hiç bir şeyi duymayacak, görmeyeceksin inşaallah” diye teselli verdim.

Ve kendim için de o günlerin ümidi içindeyim. Hz Ali topuğuna saplanan ok ucunu, hiç bir şey duymayacağı için namaz kılarken almalarını söylemiş.

Seccade, aşıkla maşukun buluşma mekanıdır. Biz secdeyi bırakıp seccadelerle uğraşmaya, nakış nakış işlemeye başladık. Halbuki yeryüzü bize seccadeydi, bunu unuttuk. Maksat muhabbete ermekti. Secdeye gitmekti. Sen yere fısıldayacaktın cevap gökten gelecekti.

Evet, yiğidin alnı yere gelmez ama yer, kulluğu şerefine yiğidi alnından öpecekti.

Kulun Allah’a en yakın olduğu an olan secdelerde dua dua Allah’la buluşmak, Allah’la konuşmak, Allah’a ulaşmak dileğiyle…

Rabbim, nefsimizi ve neslimizi dosdoğru namaz kılanlardan eylesin!

Kaynak:Suna İLHAN

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.