Soner Duman Yazdı: Yaşayan-ölü kavramını hiç duydunuz mu?

Yaşayan-ölü kavramını hiç duydunuz mu?

İlk bakışta bu işte bir çelişki var gibi görünüyor değil mi? Öyle ya yaşamak ile ölmek birbirine zıt olduğuna göre bir insan nasıl hem yaşayıp hem ölü olur?

Şimdi bir âyet üzerinden meseleye kısaca bakalım. Rabbimiz şöyle buyuruyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Ey iman edenler! Peygamber sizi hayat verecek şeye davet ettiğinde [onu size elçi olarak gönderen] Allah’ın ve [elçi olarak gönderilen] resulün davetine icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24).

Bu âyetin verdiği mesajlara hızlıca bakalım:

1) Allah tarafından resul (elçi) olarak gönderilen peygamber, insanları hayat verecek şeye davet eder. Gerçek hayat, tamamen peygamberin davet ettiği şeydedir. Hayat denilmeye layık olan yaşam, ancak onun davet ettiği şeye icabet etmek ve uymakla olur. Kim ki onun davetine uyup Allah’a ve resulüne bağlanıyor, onların istekleri doğrultusunda yaşıyorsa işte gerçekten hayatta olan kişi odur.

2) Allah’ın davetine ve elçisinin davetine kulak asmayanlar, yaşıyor olsalar bile gerçek anlamda hayatta değillerdir. Onlar yaşayan ölüler gibidirler. Çünkü yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermek, oksijen tüketmekten ibaret değildir. Yaşamak, insanı insan yapan özün, yani ruhun, onu bedene koyan Allah’ı tanıması, O’nun çağrısına kulak asmasıyla söz konusu olur. Allah’ın davetine icabet eden kimsenin ruhu Allah ile irtibata geçince o kişinin gözü, kulağı, eli, ayağı hep Allah’ın daveti doğrultusunda hareket eder. O kişi gözüyle Allah’ın kâinatta yarattığı âyetleri temaşa eder. Kulağı ile Allah’ın âyetlerini dinler. Aklı ile Allah’ın âyetlerini düşünür. Kalbi Allah’ın âyetlerinden duygulanır, titrer, ürperir. İşte canlılık tam da budur!

Ruhu Allah ile irtibata geçmemiş, gözüyle Allah’ın yarattığı âyetleri görmeyen, kulağı ile Allah’ın kitabındaki âyetleri dinlemeyen, aklıyla düşünmeyen, Allah deyince kalbi ürpermeyen, duygulanmayan kimse sırf nefes alıyor diye canlı mı sayılacak?

3) Allah’ın bizi davet ettiği şeylere ne kadar icabet ediyorsak o kadar hayat sahibiyiz demektir. Buna göre her insanın Allah katında canlılık oranı diğerine göre farklılık gösterir. Bunu belirleyen şey Allah’ın davetine icabet etmek ,çağrısına kulak vermekle ilgilidir. Peygamberler Allah’ın davetine bütün benlikleriyle kulak verdikleri ve başkalarını da davet ettikleri için insanlar arasında en hayat sahibi olanlar onlardır. Daha sonra da şehitler gelir. Çünkü şehitler, Allah’ın davetine canlarıyla karşılık vermişler, O istedi diye canlarını O’nun yolunda vermişlerdir. Bunun karşılığı olarak Allah, şehitlerin -bedenen ölmüş olsalar bile- daima diri olduğunu belirtmiştir.

4) Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Kişinin iç dünyasını, duygularını, şuur altını ondan daha iyi bilir. Allah’tan herhangi bir şeyi gizli tutmak mümkün değildir.

İnsanın üç yönü vardır:

a) Diğer insanlar tarafından bilinen yönü.
b) Diğer insanların bilmeyip kendisinin bildiği yönü.
c) Yalnızca Allah’ın bildiği yönü.

İnsanın kendisine dair bilmediği nice yön vardır ki onu Allah bilir. Öyle ise yalnızca bedenlerimizi, görünür organlarımızı Allah’ın çağrısına yönlendirmek yetmez elimizden geldiğince duygularımız ve düşüncelerimizi de Allah’ın davetine icabet ettirmemiz gerekir. Kalbimizde iyi duygular, aklımızda iyi düşüncelere yer vermek gerekir.

5) Hepimiz sonunda Allah’ın huzurunda toplanacağız. Hesap gününde her birimizin dünyada Allah’ın ve resulünün çağrısına ne oranda icabet ettiğimiz, ne kadar canlı olduğumuz ortaya çıkar.

Rabbimiz, kendisinin ve elçisinin çağrısına icabet edip gerçek anlamda hayatta olan kimselerden olmayı bizlere nasip eylesin. Bizleri yaşayan-ölülerden olmaktan muhafaza eylesin.

Kaynak: (Soner Duman/10.Safer.1445/26.Ağustos.2023/Cumartesi)

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.