Recep Mesut Yazdı: SAVAŞ YILLARI
SAVAŞ YILLARI
Yıl miladi 1941, aylardan Temmuz’un altısı. Dikkat ederseniz ben bir savaş çocuğuyum. İkinci Dünya Savaşının en hararetli günleri – Hitler Sovyetler Birliğine saldırmış (22 Haziran’da) ve beş ay sonra (7 Aralık’ta) Japonya da ABD’ye Pearl Harbor baskınını yapacak. Fakat bizim kasabaya bombalar düşmüyor, tanklar geçmiyor, çünkü Bulgaristan sıcak savaşa katılmıyor.
Bir küçük çocuğun en erken hatırası kaç yaş ile ilgili olabilir? Ben 3 yaşında iken korkunç siren sesleri kasabamızı inletti. Sokaklar boşaldı, herkes evlerine saklandı, bombardıman geliyormuş (Kıbrıs’tan kalkan İngiliz uçakları, Türkiye ve Bulgaristan üzerinden Romanya’nın Ploeşti rafinerisini bombalamaya gidiyorlarmış). Annem hamile, anneannem yaşlı, teyzem ve dayım kolumdan tuttular ve derenin öbür tarafındaki bayıra koşarak tırmandık. Türk mezarlığını sınırlayan hendek içine yattık. Yüzlerce insan bizim gibi
Korkunç gürültüyle bombardıman uçakları geçip gittiler. Hayati tehlike karşısında cansiperane kaçışı hiç unutmadım, fakat sonradan bu olay evimizde sürekli anlatıldı. İkinci Dünya Savaşından tek hatıram da budur. Bu savaş her yeri kasıp kavurdu, binlerce can aldı, fakat bizim kasabayı sadece korkuttu.
Evimiz tipik bir Dobruca Türk eviydi. Kerpiç yapı, sarı toprakla sıva, beyaz kireç badanalı, sıkıştırılmış toprak zeminli, tavan yok, çatısı Türk kiremitleriyle örtülü. Yedi göz oda tek sırada dizilmiş, önlerinde küçük sundurma ve köşesinde soba (peçka). Sundurmanın dışında kubbemsi fırın (odun ateşiyle yanar) ve dökme demir sacayaklar. Onun ilerisinde su kuyusu, sadece 2 m derin. Bir ipin ucuna bağlı kova, çünkü kasabanın en alçak semti (avlumuzun hemen dışından dere geçiyor). Kuyu suyu içilmiyor, fakat bahçe sulanıyor, taşlar yıkanıyor. Bir de kovanın içine karpuz konuyor ve soğuması için aşağı sarkıtılıyor. Çünkü elektrik yok, buzdolabı yok. Geceleri ev odalarında gaz lambası veya dış ortamda rüzgardan etkilenmeyen fener yakılıyor. Çok küçük bir gaz lambası (idare) sabaha kadar yanıyor. Mazallah gaz çok pahalı ve de bulunmuyor. Tabi her odada yedek mumlar bulunduruluyor. İçme suyu saka’larla dağıtılıyor ve parayla satın alınıyor. Yüz metre ileride kasabanın en gür akan çeşmesi (Acı Çeşme) gece gündüz akıyor, çobanlar ve sığırtmaçlar sabah akşam hayvanları suluyorlar. Evlere kadınlar su ağacı ile kovalarla taşıyorlar. Acı Çeşme’nin suyunu insanlar içemiyorlar. Bugün bu güzel Osmanlı çeşmesi sökülmüş, yerine Otogar yapılmış.
Bizim evin çok geniş bahçesi var, yaklaşık 5 dönüm. Sundurmanın önünde çiçek bahçeleri. Onların önünde sebze tarhları ve ortada meydanlık – hayvan kesilir, odun yarılır, çamaşır serilir, örtüler dövülür. Bir kenarında da kümes, ama ne kümes. Kazlar, ördekler, hindiler ve tavuklar. Bütün bunların kumandanı, evlerin ve arsanın sahibi anneannem Hafize Annem. Üç çocukla 39 yaşında dul kalmış bir kahraman anneanne. Türkiye’ye iki bekar çocuğu ile göç etmiş, İstanbul Taşlıtarla’da oturmuş ve 90 yaşında vefat etmiştir.
Kaynak: Recep Mesut
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024