Recep Mesut Yazdı: İSİMLER SERÜVENİ

İSİMLER SERÜVENİ

Adımın tam açılımı: Recep Mesut Ahmet Recep Hüseyin. Gördüğünüz gibi ben babamın dedesinin adını taşıyorum. Osmanlı patriarkal geleneklerine göre yenidoğan çocuğun adını aile reisi belirlermiş, yani Ahmet dedem koymuş. Zaten ben dünyaya geldiğimde babam askermiş [İkinci Dünya Savaşı yılları. Bulgaristan seferberlik ilan etmiş ve kendi tabiyetindeki genç Türkleri de toplamış. Fakat ateş hattında savaşmamış. Yugoslavya’daki Bulgar işgal ordusunda görev yapmış].
Ertesi gün, bir şahit eşliğinde, dedem Nüfus Müdürlüğüne gitmiş, benim evde dünyaya geldiğimi beyan etmiş ve adımı kaydettirmiş.
Sadece dedemin kendi babası Recep değilmiş ki. Babamın dayısı da Recep Efendi imiş ve Türkiye’ye göç etmiş. Bir de üvey babaannemin dedesi Recep Ağa varmış ki, kızı Eda Anne hayatta idi ve dedemlerle oturuyordu. Eda Anne 1949’da vefat etti, fakat her gidişimde beni coşku ile karşılardı, “Babam adlı Recep geliyor” diye. Velhasıl Recep’ten kurtuluş yokmuş. Amma beni doğuran annem hiç mutlu olmamış, moda olan yeni Türkçe isim istiyormuş. Fakat sesini çıkaramamış. Lakin hayatım boyunca hep bana söylendi – “böyle güzel çocuğa böyle köhne isim gitmiyormuş”. Tabi, benim suçum değildi, ikide bir söylenmesine itiraz etmiyor, dinlemekle yetiniyordum. Bu bir kaderdi ve ölünceye kadar taşınacaktı [Keşke annem daha yaşasaydı, Edirne’yi de, Türkiye’yi de Recep’lerin idare ettiğini görecekti].
Benden 3,5 yıl sonra kızkardeşim dünyaya geldi ve dedem Müveddet ismini layık gördü. Meğer dedemin bir kız çocuğu varmış ve 10 yaşlarında vefat etmiş. Babam da kendisini çok severmiş. “Kara kızım” diye kızkardeşimi de çok severdi. Ben beyaz tenli ve yeşil gözlü teyzemlere benziyordum, Müveddet ise esmerdi, babamın sülalesini andırıyordu.
Benden 9 yıl sonra bir erkek kardeşim dünyaya geldi. Ben artık dedemlerle oturuyordum. Dedem gene isim söylenmeye başladı, ama babaannem müdahale etti, “Yeter artık, senin ölülerinin sonu yok. Bir kere de gelin gönlündeki ismi seçsin”
Annem muradına erdi ve “Yüksel” ismini koydu. Nitekim Yüksel ile birlikte Türkiye’ye göç etti ve onun yanında oturdu.
Bir de soyad serüvenim uzun sürdü. Bulgarlar resmi belgelerde üç isim yazarlar – ad, baba adı, soyad. Türkiye’de ise iki isim kullanılır – ad ve soyad. Bulgaristan Türklerinde soyad olmadığı için dede adı yazılıyordu, fakat baba adının ve dede adının arkasına “-ov” eki ekliyorlardı. Yani daha o yıllarda Türkleri Bulgarlaştırma niyetleri varmış. Nitekim okula başladığımda benim adımı “Recep Mesudov Ahmedov” şeklinde yazdılar. Bu beni rahatsız ediyordu ve diğer Balkan ülkelerinde böyle uygulama yoktu. Bu eklerden kurtulmak için uzun mücadele verdim. Hukuki dayanağım ilk doğum kâğıdım idi. Çünkü Dobriç’in Romanya’dan Bulgaristan’a geçeli daha bir yıl olmamıştı ve kayıt memurları Romen usulüne alışmışlardı. İlkokul, orta okul ve lisede pek sesimi çıkaramadım. Fakat lise diplomasına baba adımı Mesud şeklinde yazdırdım. Üniversite diplomamı artık “Redjeb Mesut Ahmet” (Bulgarca’da “c” yoktur, “dj” yazarlar) olarak elime aldım. Oniki yıl üniversitede asistan olarak çalıştım ve herkese “Dr. Mesut” olarak kabul ettirdim. Bilimsel yayınlarımı da R. Mesut şeklinde imzaladım. Benden önce erkek kardeşim Türkiye’ye göç ederken tembihledim ve “Mesut” soyadını aldırttım. Zannedersem Türkiye’de başka örneği yok – baba adı Mesut, soyadı Mesut.
İlk oğlum Varna’da dünyaya geldiğinde, hemşireler “Ertan Recebov Mesut” yazmışlardı. Eşimi uyarmayı unutmuşum. İtiraz ettim, amma mahkeme kararı istediler, işi büyütmedim. İkinci çocukta dikkat ettik ve “Altan Recep Mesut” yazıldı.
İsim konusunda bu kadar hassasiyet gösteren ben, eğer 1968-1978 serbest göçünün son haftasını yakalamasaydım, komünist iktidar benim adımı da değiştirecekti. 6 yıl sonra başlayan zorla isim değiştirme olayları 1989’daki zorunlu göçe kadar tırmandı. 300,000 kişi Türkiye’ye sığındı, Bulgaristan Türkleri adlarına sahip çıktılar ve komünist rejimin çökmesine sebep oldular. Bugünkü demokratik Bulgaristan’ın da yapıcı unsuru oldular.
Kaynak: Recep Mesut

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.