Recep MESUT Yazdı: BENİM KAHRAMAN ANNEM…
BENİM KAHRAMAN ANNEM
Bugün benim doğum günüm (6 Temmuz 1941). Tam 82 yıl önce beni dünyaya getiren sevgili annemden bahsetmek istiyorum. Çünkü benim hayatımda “esas kahraman” annemdir. Babamı 18 yaşımda iken kaybetmiştim. Ondan sonra 40 yıl (yani 58 yaşıma kadar) tek tutunduğum dal annem olmuştur. “Yeter ki sen oku, ben kardeşlerine bakarım” demişti. O zamana kadar üç çocuğunu büyüten ev hanımı, birden para kazanmak ve ev geçindirmek için iş buldu ve çalışmaya başladı. Ki bizim taşra kasabamızda pek örneği yoktu Türkler arasında. Bulgarca da bilmiyordu, vasıfsız işçi olarak başladı, çalışkanlığına binaen “aşçı yardımcısı” yaptılar. Her anne evlatları için fedakarlık yapar, amma tutucu bir çevrede bu bir isyan bayrağı açmaktı. Biz üç kardeş yetim kalmıştık, fakat öksüz kalmadık…
Annem de babamla aynı kasabada (Hacıoğlu Pazarcık, bugün Dobriç) ve aynı mahallede otururlarmış, fakat annem 7 yaş daha küçükmüş (1920 doğumlu).
Annemle babamın trajik ve romantik öyküsü: İkinci Dünya Savaşı Avrupa’yı kasıp kavururken, 1939 yılının Kasım ayında babamın annesi Hürrem Hanım 50 yaşında veremden ölmüş. Bir hafta sonra da annemin babası Mecit Ağbaba vefat etmiş. İkisinin mezarları yan yana kazılmış. Annesini çok seven babam hergün mezarını ziyaret eder bildiği duaları okurmuş. Babasına düşkün olan annem de (“Ödipus kompleksi”) her gün mezarlığı ziyaret etmeye başlamış. Mezarlıktan birlikte dönmeye başlamışlar. Dedem (51 yaşında), babam (26 yaşında) iki erkek yalnız kalmışlar. Konu komşu onlara acımışlar, aracı olmuşlar ve dedeme dul bir hanım bulmuşlar. Fakat babam üvey ananın yanına gitmeyi reddetmiş ve bir alt sokakta oturan annemi istetmiş. Annem 20 yaşında imiş. Önce nişan yapılmış ve Temmuz 1940’ta müstakil bir ev tutarak evlenmişler (düğün yapılmamış, fakat emanet bir gelinlikle resim çektirmişler).
1968 yılında Bulgaristan ve Türkiye arasında 10 yıl süreli “serbest göçmen antlaşması” imzalandı (Süleyman Demirel). Gerekçe parçalanmış ailelerin birleştirilmesi idi. Anneannem, teyzem ve dayım 1950’de göç etmişler ve İstanbul’a yerleşmişlerdi. Parçalanmış aile tanımına uygun olduğumuz için biz de ailecek müracaat ettik. Ve şok olduk – anneme ve kardeşlerime izin verildi, fakat benim dilekçem reddedildi. 1970’te kızkardeşim (eşi ve 2 çocuğu ile) Türkiye’ye göç etti. Annem ve erkek kardeşim beni beklediler. Annemin 19 yıl sigortalı çalışmışlığı vardı. Anneme “kardeşimi kurtar bu ülkeden” dedim. Emeklilik sürelerini kardeşim için kahramanca yaktı. Ve ikisini de trene bindirip gönderdim (1971). Ben tek başıma kaldım, hiç bir akrabam yoktu. Bulgaristan dışına çıkmama da izin verilmiyordu (Romanya’ya bile).
Türk vatandaşı olan annem pes etmedi. Ankara’ya gitti, Dışişleri Bakanlığının önünde oturdu, İhsan Sabri Çağlayangil’e Bulgarların haksızlığını anlattı, ağladı, yardım istedi. Benim adım diplomatik zemine aksetti. 1978 yılı göç antlaşmasının son yılı idi ve Başbakan Bülent Ecevit Bulgaristan’ı ziyaret etti. Göç izni verilmeyenlerin listesini Bulgarların önüne koydu. Gerekçe bulamayan Bulgar yetkililer kızdılar, bana bağırdılar ve “eşyalarını topla, hemen gönderiyoruz” dediler. Son kafile ile 17 Kasım 1978 tarihinde Edirne Garına ayak bastık.
Annem ve kardeşlerim karşılamaya gelmişlerdi. Türkiye’de annem artık çalışmadı, emekli maaşı da yoktu. Önce küçük oğlunun, sonra büyük oğlunun yanında oturdu ve torunlarını büyüttü. Ben Edirne’ye geldikten sonra İstanbul’da okuyan iki oğluma da baktı.
1997’de kansere yakalandı, ağır ameliyatlar geçirdi, metastazlardan kurtulamadı. 1 Mayıs 1999 sabahı, tan yeri ağarırken, kollarımda son nefesini verdi. Bahçelievler Camisinde sabah ezanı okunuyordu. Şuurunu kaybetmeden önce sayıklıyordu “…ağaçlar, yeşillikler arasında bir su görüyorum, Allah beni çağırıyor…” Mezarlıklar Müdürlüğüne koştuk, İstanbul sokakları tenha, Bir Mayıs nümayişleri bekleniyordu. Yetkili bir memur bize, “Eyüp Sultan Mezarlığında bir boş yer var. Resmen bağış yaparsanız verebilirim” dedi. Anneme malûm olmuştu. Vatana millete üç çocuk yetiştirmiş bu isimsiz kadın, İslam dünyasının en mübarek kabristanında, paşalar, şeyhler, vezirler arasında yatıyor, ağaçların arasından Haliç’i görüyor. 2005’te hizmete alınan Piyer Loti teleferik hattı kabrinin üzerinden geçiyor. Yolunuz düşerse, kahraman annemden bir Fatiha esirgemeyin ve deyin “Recep artık çok yaşlandı, sana gelemiyor…”
Kaynak: Prof. Dr. Recep MESUT
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024