Psikolog Hüseyin KAÇIN YAZDI: MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELESİ MİDİR?

 

 

Nörobilim sinir sistemini inceleyen bilim alanıdır.

Başlangıçta, nörobilim biyolojinin bir dalı olarak ortaya çıkmıştır

Günümüzde nörobilim, biyolojinin yanı sıra kimya, bilgisayar bilimleri, mühendislik, matematik, tıp, genetik, fizik, psikoloji gibi diğer alanların da yeraldığı disiplinlerarası niteliktedir. Nöroteknoloji, nörobilim ile ilgili geniş bir yelpazede bulunan teknolojileri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Nöromühendislik terimi bu teknolojilerin geliştirilmesini sağlayacak mühendislik yaklaşımlarını temsil etmektedir. Nöroteknoloji ve nöromühendislik terimleri birbirleri yerine dönüşümlü olarak kullanılabilmektedir. Nörobilim ve nöroteknoloji çalışmaları tıp ve mühendislik eğitimini birleştirmektedir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde doktora programlarında tıp öğrencileri mühendislik; mühendislik öğrencileri tıp eğitimi alarak temel ve klinik nörolojik bilimler ile ilgili teknolojiler arasında bütünleşik araştırma yapılması sağlanmaktadır. Tıp ve Mühendislik alanında yapılan bu bütünleştirme çalışmalarını başka bilim dallarına da uyarlamamız kaçınılmaz olacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde (Fatih–Kanuni Dönemi) eğitim kurumlarında dini eğitimin yanında, felsefe ve pozitif bilim çalışmaları da yapıldığı ve eğitimi verildiği bilinmektedir. Ancak, zaman içerisinde bu uygulama değişmiş ve eğitim kurumlarında sadece dini eğitim verilmeye başlanmıştır. Bu gelişmelerin, Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama ve gerileme süreçleri ile daha sonra çöküşü üzerindeki etkileri önemli bir araştırma konusu olsa gerek. Örneğin; Celali İsyanları’nın medreselerle olan ilişkisi medreselerin sosyal fonksiyonları ve medreselerdeki sosyal hayat ve bunun toplumsal etkileri doğru dürüst araştırılmadığı için, medreselerin bu konudaki sosyal sorumlulukları karanlıkta kalmıştır. Oysa Osmanlı Devleti’nin gerilemesi ve çöküşünde bu kurumların da önemli rolü,olmuştur. Zaman zaman bu durumun farkına varan ve bu kurumlarda ciddi reformlara ihtiyaç olduğunu düşünen devlet yöneticileri olmuşsa da, sistemden beslenen statükocu güçleri aşmak mümkün olmamıştır. Örneğin; Sultan II. Mahmut ve III. Selim dönemlerinde bu konuda önemli değişiklikler gündeme gelmiştir. Ancak, sonuç alınamamıştır. II. Mahmut, ilköğretim kurumlarına (sıbyan mektepleri) öğretmen yetiştiren medreselerin eğitim sisteminde önemli yenilikler yapmaya çalışmıştır. Bu kurumların eğitim müfredatının, öğretmenlere pedagojik formasyon kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmesi istemiş, Eyüp ve Ayasofya’da kurduğu yeni medreselerin salt bu amaçla eğitim yapmasını ve müfredatların buna göre düzenlenmesini emretmiştir. Ancak, uygulamada başarı sağlanamamıştır. Sıbyan mekteplerinde öğretmenlik edecekler için ayrı dersler konmuş ve bu dersleri almayanların bu okullarda öğretmenlik yapmaları yasaklanmışsa da, bu yasak yürürlüğünü koruyamamıştır. Padişah II. Mahmut’un bütün çabalarına karşın eğitim sistemini ve eğitimin skolâstik yapısını değiştirmek mümkün olmamış ve yapılan değişiklikler kâğıt üzerinde kalmıştır. (Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyete Eğitim Sistemimize Tarihin Penceresinden Bir Bakış, Ali Özveren)

Mümtaz Turhan’ın, gerek Kültür, Teknik ve Sanayi Merkezleri projesinin gerçekleşmesinde, gerek köyün manevi kalkınmasında büyük rol oynayacağına inandığı bir başka tedbir de ilahiyat liselerinin açılmasıdır. İlk olarak Garplılaşmanın Neresindeyiz? kitabının 1958’deki ilk baskısında sözünü ettiği ilahiyat liseleri, lise seviyesinde olan fakat programında dini bilgiler bulunduran okullardır. Amacı, köye hem öğretmen hem de din adamı kimliğinde insanlar yetiştirmektir. Turhan, köylerde bu kimlikte bir öğretmenin görev yapmasının öğretmen-hoca ikiliğini ortadan kaldıracağını düşünür. (Mümtaz Turhan ve Batılılaşma Meselesi, Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar)

Osmanlı’nın gerileme ve dağılma döneminde medrese eğitimde çözümlenememiş bir sorun olarak dini ilimler ve pozitif bilimlerin ayrımından kaynaklanan eğitim-öğretim yetersizlikleri Osmanlı Devleti açısından zamanla beka sorunu oluşturmuştur.

Ülkemizde seçim sath-ı mailine girildiği bu dönemde beka sorunu da sık sık gündeme gelmektedir. Beka sorunu sadece siyaset açısından çözülmesi gereken bir konu değildir. Aslında eğitim açısından da düşünülmesi ve çözümler üretilmesi gerekir kanaatindeyim. Türkiye’de eğitim alanında yapılan çalışmalar yap-boz tahtasına dönmüş durumdadır. Bununda sebebi eğitim denildiğinde olaya aslında sadece liselere ve üniversitelere giriş sınavları açısından bakılmasıdır. Türkiye’de eğitim sorunu sınav sorunu değil öğrenciyi her açıdan yetiştirecek nitelikli öğretmen sorunudur. Çocuk ve gençlere yaşlarının gereği bilimsel eğitimleri vermediğimiz takdirde onlardan iyi bir yetişkin çıkarmamız mümkün olmayacaktır. Nitelikli öğretmenler yetiştirmek açısından önerimiz eğitim ve ilahiyat fakültelerinin birleştirilmesidir. Yenilenen bu fakültelerin eğitim süresi ise altı yıl olmalıdır. Din eğitimi, ilkokul ve ortaokulda her çocuğu kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Din eğitimi de almış sınıf, fen, sosyal ve türkçe öğretmenleri, ilk ve orta okullarda derslere girmelidir. Böylece yersiz ve gereksiz din bilim çatışmaları önlenmelidir. Fen ve edebiyat fakültesi mezunları ise lise öğretmeni olarak atanmalıdır. Öğretmen olmak, tercih edilirken bile isteyerek bilinçle seçilmelidir. Böylece Milli Eğitim Bakanlığı önlerinde öğretmen atamaları sorunu bu kadar yaygın olmayacaktır. Atanamayan genç öğretmen intihar etti yada ataması yapılmayan öğretmenlere polis olma fırsatı haberlerini medyada okumamış oluruz. Tıp Fakülteleri ve Diş Hekimliği eğitimlerinin altı ve beş yıl olmasından dolayı bu alanda yetiştirilen öğrenci sayısı ihtiyaç oranına denk gelmektedir.

Liselerde ise din eğitimi yerine ahlak dersleri müfredata konulmalıdır. İmam hatip, anadolu ve fen liseleri kapatılmalıdır. Liselere giriş sınavları kaldırılmalıdır ve bu durumda liseler meslek liselerine dönüştürülebilir. Her öğrenci kendi yönelimi doğrultusunda sağlık, ticaret, endüstri veya sosyal bilimler liselerine yerleştirilebilir. Dört yıllık meslek lisesi eğitimi içerisinde nitelikli staj imkanları oluşturularak gençlerin sosyal hayattan kopuk sanal bir hayat yaşamaları da böylelikle engellenmiş olacaktır. Üniversitelere giriş sınavları her meslek lisesi için ayrı olarak düzenlenebilir. Sağlık bilimleri liselerinden tıp ve sağlık bölümlerine, ticaret bilimleri liselerinden iktisat, işletme, ekonomi ve maliye vs, bölümlerine, endüstri meslek liselerinden mühendislik bölümlerine, sosyal bilimler liselerinden ise hukuk, psikoloji ve kamu yönetimi vs bölümlerine sınavla geçişler yapılabilir.

Kaliteli öğrenciler ve öğretmenler fen liselerinde, kalitesiz öğrenciler ve öğretmenler meslek liselerinde bulunur algısıda yıkılmış olur. Liselere giriş sınavları sonucunda zeki çocukları bir araya toplamak bilimsel açıdan bir fayda sağlamamaktadır. Şöyle ki fen liselerinde öğrenciler sıkı öğrenme etkinliklerine sokularak eğitim açısından eksik bırakılmaktadırlar. Fen liselerinde sosyal hayatta kopuk olarak yetişen bu öğrenciler genelde tıp fakültelerinde okumaktadırlar. Bütün hayatlarını ders çalışarak geçiren bu çocuklar doktor olduklarında genelde halkla iletişim sorunu yaşamaktadırlar. Kadına şiddetin artması gibi sağlık çalışanlarına da şiddet giderek artmaktadır. Bir ortamda iletişim sorunu yaşanıyorsa bu tek taraftan kaynaklanmamaktadır. Sınavsız girilen liselerde zeki öğrencilerde normal öğrencilerde birarada yetiştiklerinde sosyal gelişimleri daha sağlıklı olacaktır. Soysal açıdan gelişmiş zeki gençler toplumsal hayata atıldıklarında çatışan taraf değil sorunlara çözüm üreten taraf olacaktır.

Veliler açısından baktığımızda kaliteli öğrenciler ve öğretmenler fen liselerinde, kalitesiz öğrenciler ve öğretmenler meslek liselerinde bulunur algısı da yıkılmış olur. Liselere giriş sınavları sonucunda zeki çocukları bir araya toplamak bilimsel açıdan bir fayda sağlamamaktadır. Şöyleki fen liselerinde öğrenciler sıkı öğrenme etkinliklerine sokularak eğitim açısından eksik bırakılmaktadırlar. Fen liselerinde sosyal hayattan kopuk olarak yetişen bu öğrenciler genelde tıp fakültelerinde okumaktadırlar. Bütün hayatlarını ders çalışarak geçiren bu gençler doktor olduklarında genelde halkla iletişim sorunu yaşamaktadırlar. Kadına şiddetin artması gibi sağlık çalışanlarına da şiddet giderek artmaktadır. Bir ortamda iletişim sorunu yaşanıyorsa bu tek taraftan kaynaklanmamaktadır. Sınavsız girilen liselerde zeki öğrencilerde normal öğrencilerde birarada yetiştiklerinde sosyal gelişimleri daha sağlıklı olacaktır. Sosyal açıdan gelişmiş zeki gençler toplumsal hayata atıldıklarında çatışan taraf değil sorunlara çözüm üreten taraf olacaktır.

Üniversitelere giriş sınavları her meslek lisesi için ayrı olarak düzenlenebilir. Sağlık bilimleri liselerinden tıp ve sağlık bölümlerine, ticaret bilimleri liselerinden iktisat, işletme, ekonomi ve maliye vs, bölümlerine, endüstri meslek liselerinden mühendislik bölümlerine, sosyal bilimler liselerinden ise hukuk, psikoloji ve kamu yönetimi vs bölümlerine sınavla geçişler yapılabilir.

Meslek lisesi memleket meselesi olmanın yanında memleketimizin beka sorununun çözümünde de olumlu katkılar sağlayacaktır. Çünkü bilinçli nesiller ölümsüz ufuklar demektir.

Psikolog Hüseyin Kaçın


YORUMLAR

Zübeyir Yetik…
Güzel öneriler… Geliştirelim lütfen… Selamlar

(1) (0)
Cenk Demir
Cenk Demir
Ben herkesin ayi sinifta okumasi fikrine sonuna kadar katiliyorum velilerin bu konudaki kaygilarina ben de katilmiyorum.Seviye siniflari denen sey tamamen cagimizin ruhunu yansitacak sekilde benci ve bireysel.Sadece kendini onceleyen bi zihnin urunu.Huseyin Kacin hocamiz da Allahin kendine verdigi hikmetle beraber bir konuya daha aciklik getirmis Allah razi olsun

(1) (0)
Zeynep Tekeli
Zeynep Tekeli
Yazılarınızı takipteyim bu son makalenizde de mükemmel yerlere deginmissiniz inşAllah biraz düşünmeye teşvik eder ilgili mercileri. Eğitim ailede başlayıp eğitim hayatında şekillenerek bir birey olma yolunda ilerlerken dinden ahlaktan yoksun nesiller yetismesin diye temenniler de bulunan biz ebeveyinler olarak artık siz ve sizin gibi çekinmeden görüşlerini dile getiren kişiliklerin varlığı beni mutlu ediyor artık birşeyler değişmeli önce kalplere beyinlerde diye düşünüyorum size saygı duyuyorum Hüseyin bey (Benim ve benim gibi düsünenlerin sözcüsü) olduğunuz için Teşekkürler

(1) (0)
the PlayRoom
the PlayRoom
İlkçağlarda bilim, ayrı ayrı disiplinler halinde ana bilim dallarına ayrılmamıştı. Biliminsanlarıda o çağlarda her türlü bilimle ilgilenirlerdi: Coğrafya, sosyoloji, tarih, fizik, kimya vs. Hem fizikçi, hem filozof hem tarihçi hemde sanatçıydılar… Bilim bu dönemde, genişledi. Ancak bilim, yüzeysel bir bütünlük içerisinde kalmıştı. Nede olsa her yerde olmak isteyen, tam manasıyla hiç bir yerde olamazdı. Modernleşme ile birlikte bilim, ana bilim dallarına ayrıldı ve kendi disiplin sınırları içerisinde uzmanlaştı. Bilim bu dönemde, derinlik kazandı. Biliminsanları, çalıştıkları disiplinin alt bilim dallarında uzman haline gelmişlerdi. Bilim artık kabuğuna sığmamaya başlamıştı. Post-Modernleşme(modern dönem sonrası) ile birlikte bilim, alt bilim dallarının başka bir disiplinin alt bilim dallarıyla müşterek çalışması şeklinde karşımıza çıktı. Uzmanlaşmış disiplinler bir masada tekrar toplanmaya başladı. Bilim, tekrardan bütünleşmiştir. Fakat burada ki bütünlük, uzmanlaşmış parçaların bütünlüğüdür. Bütünün parçalara ayrılması, parçaların derinleştirilip tekrar birleştirilmesi. Eğer bir memleket, küresel iklim değişmeleri ile siyaseti birleştirecek, akademik olgunluğa erişememişse 21. yüzyılda, borusunu öttüremez. 5 yaşında ki çocuğa bile maskara olur hale gelir. Devletin ilim sıfatı zaafa uğrarsa “bekâ” sorunu, “bela” ile sonuçlanır. Bir söz var ya: Çocuklarımız için… Not: Umarım bir gün benimde yazılarım böyle bir platformda yayınlanır.

(0) (0)
Huseyi̇n Şaşmaz*uzun
Huseyi̇n Şaşmaz*uzun
Meslek lisesi memleket meselesi olmanın yanında memleketimizin beka sorununun çözümünde de olumlu katkılar sağlayacaktır. Çünkü bilinçli nesiller ölümsüz ufuklar demektir. Yeni Nesillere Duyurulur…! https://plus.google.com/109838719669290377148/posts/b6cN9MgnNmv https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=618640721920666&id=100013242319421

(0) (0)
İlhami Güler
İlhami Güler
Türkiye kurulurken “Üniversite” ideoloji(Aydınlanma- En hakiki mürşit) kampı olarak algılanmıştı.Şimdilerde ise meslek,istihdam ve siyasi gerekçeler ile sayıları artırılarak bilim/keşif/icat yeri olmaktan çıkarıldılar.Türkiye de “Üniversite” hiç olmadı. Medrese(skolastisizm),Osmanlının çöküşünü durduramadı, hızlandırdı.

(0) (0)

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.