Prof.Dr. Soner Duman Yazdı: BilinçaltıTemizliği (!)
BİLİNÇ ALTI TEMİZLİĞİ (!)
Son yıllarda dinî düşüncemiz ve yaşantımız için ciddi ölçüde sıkıntılı gördüğüm bir meseleden söz edeceğim. Söyleyeceğim şeyler, belki benim takipçilerim içinde de mevcut olan ve bu işlerle uğraşan kimseleri memnun etmeyebilir ancak hakkın hatırı âlîdir, kimsenin hatırı ile değişilmez.
Sizler de mutlaka görmüşsünüzdür (görmemek ne mümkün!), gerek sosyal medyada gerekse başka platformlarda hemen her vesile ile karşımıza “kuantum”, “çakra açma”, “bilinç altı temizliği”, “meditasyon”, “yoga”, “reiki”, “ruhsal enerji” gibi kavramlar çıkıyor. Bu işle uğraşan “kuantumcular”, “enerjiciler”, “meditasyoncular” çeşitli vesilelerle gündeme geliyor.
Bunlar insanların ruhsal sorunlarını çözümleme yolunda onlara rehberlik edeceklerini, geçmişin ağır yüklerinden kurtulacaklarını, ruhlarını yaşam enerjisi ile dolduracaklarını, insanlarla ve tabiatla uyumlu hale getireceklerini vaad ederek çeşitli eğitimler, seminerler, online kurslar düzenliyorlar. Gözlemleyebildiğim kadarıyla muhafazakâr çevrelerde de bu tarz faaliyetlere ilgi duyan, katılan, dahası bizzat bunları koordine eden bir hayli kesim var.
Ben kendi adıma bu tür faaliyetlerde iki yönden sıkıntı olduğunu düşünüyorum:
Bunların ilki şu: Söz konusu kavramların büyük bir kısmı eski uzak doğu inançlarının (Budizm, Hinduizm, Konfüçyüsçülük, Taoizm) yeni bir formata sokularak çağdaş hale getirilmiş formları olmanın ötesine gitmiyor. Konuya ilişkin yapılan araştırma ve yayınların neredeyse tamamı, bu kavramların uzak doğu inançları ile bir şekilde bağlantısı olduğunu söylüyor. Bu uzak doğu inançları ise temeli vahye dayalı olmayan, insan ürünü olan bir takım inançlar.
Nitekim Din İşleri Yüksek Kurulu, yoga yapmanın hükmüne ilişkin sorulan bir soruya şu şekilde cevap vermiştir:
“Yoga, Hinduizm ve Budizm’de kişiye birtakım ilâhî bilgiler ve yetenekler kazandırarak onun arınmasına ve hakikate ulaşmasına aracı olması amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Son yıllarda ülkemizde bedensel egzersiz ve psikolojik terapi faaliyetleri görünümünde yaygınlaşan yoga merkezlerinin önemli bir kısmı kendilerini bu dinlerden ayrıştırarak bağımsız yoga uygulayıcısı oldukları söylemiyle faaliyet göstermektedirler. Ancak yoganın dinî bir yönünün bulunmadığı ve zihinsel arınmayı amaçlayan alıştırmalar olduğu söylemi tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Hint dinlerinde yoga, dinî bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir.
Buna göre bir Müslüman’ın, başka bir dinin inanç ve ibadetlerine dayandığını bilerek yoga yapması caiz değildir. Zira bir Müslümanın İslâm’ın inanç esaslarını ve temel prensiplerini göz ardı etmesi, başka dinlere ve inançlara ait ibadet şekillerinden medet umması ve bunları benimsemesi düşünülemez.”
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu tür inanç ve uygulamalara dikkat çekmek amacı ile 221 sayılı dergisini (2009 yılı) tamamen bu konuya ayırarak önemli bazı uyarılarda bulunmuştur.
(https://www2.diyanet.gov.tr/DiniYay%C4%B1nlarGenelMudurlugu/DergiDokumanlar/Aylik/2009/mayis_2009.pdf)
Modern çağın sekülerleşmiş ve bu sebeple maneviyatını kaybetmiş, hissizleşmiş, ruhsuzlaşmış ve mutluluğunu yitirmiş olan, arayışlar içinde olan insanlarına kaynağı vahye dayalı hak din olan, fıtratın ihtiyaçlarını gerçek olarak karşılayabilecek yegâne inanç ve yaşama biçimi olan İslam’ı sunmak yerine uzak doğu inançlarının allanıp pullanarak, yeni bir forma büründürülerek sunulması, farkında olarak ya da olmayarak İslam’ın insanlarla buluşmasının önüne bir tür set çekiyor.
Allah’ın dini olan İslam dışında hiçbir inanç, uygulama, ritüel, yoga, meditasyon insanların ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarını karşılama gücüne sahip değildir. Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
“Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum 30/30)
Bir başka âyette ise Rabbimiz, kalplerin Allah’ı anma dışında bir yolla huzur bulamayacağını açık bir biçimde ifade ediyor:
“Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Râʽd 13/28)
Bu tür inanç ve uygulamaların muhafazakâr çevrelerde yaygınlaşması kanaatimce daha büyük bir sıkıntıyı beraberinde getiriyor: İnsanlar dinde var olan zikir, şükür, sabır, takva, ihlas, tevekkül gibi kavramları hayatlarından yavaş yavaş çıkararak bunların yerine yoga, meditasyon, çakra, reiki gibi İslam’ın dışındaki çevrelerin kavramlarına bağlanmaya, hayatlarını bu kavramlar merkezinde şekillendirmeye, bu kavramların felsefesinin etkisine girmeye başlıyorlar. Namaz kılarken almadığı zevki ve huşuyu yoga yaparken aramaya başlıyor. Allah’ı zikrederken duymadığı hazzı meditasyon yaparken elde etmenin peşine düşüyor. İslam’ın ortaya koyduğu inanç, ibadet, ahlak ve yaşam biçimi bir zaman sonra bu kesimin gözünde anlamını yitiriyor, şekilsel bir hale geliyor, huzur ve mutluluk başka kaynaklarda aranıyor.
Bir Müslümanın kıblesi kâbe, rotası Allah’ın rızasıdır. Müslüman hayata Allah’ın bakmamızı istediği noktadan bakar. Onun hayatındaki örnek şahıs “yaşam koçları”, “bilinç altı temizleyicileri”, “meditasyoncular” değil Allah Resûlü (s.a.v.), ashab-ı kiram ve ilmi ile âmil âlimlerdir.
Müslümanın hayat pergelinin sabit ayağı Kur’an üzerine dayanmaktadır. Müslüman bilinç altını tövbe ile temizler, hakkını yediği kimseler ile helalleşerek günah yüklerinden kurtulmayı arzular. Müslüman zorluklar karşısında sabır ve namazla Allah’tan yardım diler. Mutluluk ve hüznünü Rabbi ile paylaşır, dua eder. Onun irade eğitiminin temelinde oruç vardır. Toplumun fakir ve zayıf kesimi ile ilişkisini zekât, sadaka, infak gibi kavramlar üzerinden sürdürür.
Müslüman kâinat ile birlikte olma şuurunu, bütün kâinatın Allah’ı tesbih ve zikrettiği bilinci üzerine kurar. Müslüman Allah’ın isimlerini (esmaü’l-hüsna) “iyi bir eş bulmak”, “maddi sıkıntılarını gidermek”, “insanları kendisine bağlamak” gibi dünyevi işlere alet etmez, bu isimleri Rabbini tanıtan birer ipucu gibi görür, öğrenir, bu isimlerin varlık âlemindeki tecellilerini inceler, Allah’a o isimler ile dua eder.
Rabbimiz, bizleri Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu kavramlara sahip çıkan, huzur ve mutluluğu İslam dışında başka inanç ve uygulamalarda aramayan, Namazı ruhun gıdası, zikri kalbin huzuru, orucu iradenin düzenleyicisi, zekâtı kardeşliğin köprüsü, haccı evrensel kardeşliğin sembolü olarak gören, İslam’ı bize dünya ve âhirette huzur ve saadetin kapılarını açan bir yaşam tarzı bilen şuurlu müminlerden eylesin.
Söner Dua
Soner Duman 13 Şevval 1446 – 11 Nisan 2025 Cuma
- Mustafa Öz Yazdı: Türkiye’de Belediyeler Problemi - Nisan 18, 2025
- Bakan Kurum Edirne’ye Davet Edildi - Nisan 18, 2025
- İsa Kılıç Yazdı: Kur’an’ı Anlamak İstiyorsak… - Nisan 18, 2025