Prof.Dr. Soner Duman Yazdı: Zalim Firavun’un Hikayesinin Düşündürdükleri
Zalim Firavun’un Hikayesinin Düşündürdükleri
Bu sabah, Yunus sûresini okurken Firavun ile ilgili âyetler bir başka açıdan dikkatimi çekti. Daha sonra, Kur’an’ın diğer yerlerinde Firavun ile ilgili söylenenleri de zihnimde bir araya getirdiğimde ortaya benim açımdan ilginç bir tablo çıktı. Bu yazıda kısaca bundan söz edeceğim.
Firavun, tarihin gördüğü en zalim liderlerden birisiydi. Mısır’da halkı ikiye bölmüş, İsrailoğullarını köleleştirmiş, onların erkek çocuklarının bir bölümünü öldürürken, kız çocuklarını hayatta bırakmak suretiyle tarihin büyük zulümlerinden birini uygulamaya geçirmişti. Kul hakkını yeme konusunda hiçbir sınır tanımayan Firavun işi daha da ileriye götürerek kendisinin tanrı olduğunu iddia edecek kadar yoldan çıkmıştı.
Allah Teâlâ, hem ilahlık iddia eden, hem de kullara zulmeden bu zalimin yönetimini sona erdirmek, mazlumları zulümden kurtarmak istemiş ama bunu akıllara durgunluk verecek bir şekilde yapmıştı. O, öyle olaylar serisi takdir etmişti ki hiç kimse bu olaylar yaşanırken işin nereye varacağı, sonucun ne olacağını bilememiş ama takdir sessiz ve derinden işleyerek neticeye ulaşmıştı.
Allah, Firavun’u öyle rezil, öyle perişan bir şekilde makamından etti ki tarihte hiç kimseye uygulamadığı bir tarifeyi ona uyguladı. O, bunu fazlasıyla hak etmişti. Kur’an’da verilen bilgiler dikkate alındığında Allah, Firavun’u rezil ve kepaze ederken, tanrılık iddiasını yerle bir ederken planını şöyle işletmişti:
1. Firavun’a, düşmanını kendi sarayında, kendi elleriyle yetiştirtmesi
Allah, Firavun’u tahtından edecek olan Hz. Musa’yı, onun en korunaklı mekânı olan sarayında, bizzat Firavun’un ve eşinin eliyle büyütmüştür. Bu durum, Firavun’un güç ve kontrol iddiasının ilk çöküş noktasıdır. Kur’an’da şöyle buyrulmuştur:
“Musa’nın annesine: ‘Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu suya bırak; korkma ve üzülme. Biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden yapacağız.’ diye vahyettik. Nihayet Firavun ailesi onu bulup aldı ki, sonunda o kendilerine düşman ve keder sebebi olacaktı.” (el-Kasas, 28/7-8)
Bu âyetler, Firavun’un düşmanı olan Musa’yı bizzat kendi eliyle büyütmesinin, ilâhî bir planın parçası olduğunu ve Firavun’un kudret iddiasının daha baştan geçersiz kılındığını göstermektedir.
Sözüm ona kendisinin tanrı olduğunu iddia eden Firavun, başına geleceklerden habersiz, kendi sarayında kendisini tahtından edecek düşmanını yetiştiriyordu. Bu, daha işin başlangıcıydı!
2. Firavun’un kendi sihirbazlarının kendisini satması, Hz. Musa’ya iman etmeleri
Firavun’un, halkı üzerindeki otoritesini koruma amacıyla toplayıp Hz. Musa’ya karşı çıkarmak istediği sihirbazlar, gerçekte Musa’nın getirdiği mucizeleri görünce iman etmişlerdir. Bu imanları uğruna Firavun’un tehditlerine boyun eğmemişlerdir. Kur’an bu durumu şöyle anlatır:
“Sihirbazlar secdeye kapandılar:’Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik!’ dediler. Firavun dedi ki: ‘Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Bu mutlaka, şehirdeki halkı buradan çıkarmak için kurulmuş bir plandır. Yakında anlayacaksınız!'”
(el-A’râf, 7/120-123)
Bu âyetler, Firavun’un idaresinin içeriden çözülmeye başladığını ve kendisine bağlı zannettiği kimselerin dahi hakikatin karşısında duramayarak onu reddettiğini göstermektedir.
Mal-mülk ile desteklediği kendi sihirbazları, Hz. Musa’ya mağlup olunca ona iman ediyor, Firavun küplere biniyor. “Ben size izin vermeden nasıl iman edersiniz?” diyor ve başlıyor tehditler savurmaya. Üstelik tehditler savururken kafasında kurgular üretiyor: “Siz, Musa ile işbirliği yaptınız”, “Sizin niyetiniz Mısır’ın asıl sahiplerini buradan çıkarmak”. Kur’an bu durumu şöyle haber veriyor:
“Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!” (Şuarâ 49)
“Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden ona iman ettiniz öyle mi? Şüphe yok ki bu, halkını şehirden çıkarmak için orada kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında göreceksiniz! “Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!”” (Araf 123-124)
Peki sihirbazlar ne yapıyor? Bu tehditler karşısında korkuya mı kapılıyorlar, Firavun’dan özür ve af mı diliyorlar? Asla! Firavun’un tehditleri umurlarında bile olmuyor. Onlar diyorlar ki:
“Onlar: Biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler.” (Araf 125-126)
“Dediler ki: “Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.” (Taha 72)
3. Mısır’da Baş Gösteren Afetler ve Firavun’un Aczi
Firavun’un tanrılık iddiası, Allah’ın gönderdiği çeşitli felaketlerle (kıtlık, tufan, çekirge istilası, kurbağa salgını, kan felaketi vb.) açıkça yalanlanmış ve Firavun’un kendi halkı bile bu felaketler karşısında Musa’dan yardım dilemiştir:
“Andolsun ki, biz de Firavun’a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık.
Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, “Bu bizim hakkımızdır” derler; eğer kendilerine bir fenalık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.
Ve dediler ki: “Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.”
Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.
Azap üzerlerine çökünce, “Ey Musa! sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et; eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrailoğullarını seninle göndereceğiz” dediler.” (A’raf 130-134)
Bu âyetler, Firavun’un hiçbir tabii afeti önleyemediğini ve halkının kendi gözleri önünde onun güçsüzlüğüne şahit olduğunu, halkın bu âfetler karşısında Firavun’dan değil Hz. Musa’nın rabbinden medet umduğunu göstermektedir. Bu felaketlerin ardından Firavun’un itibar kaybı daha da derinleşmiştir.
Bir tanrı ki (!) kendi halkı önünde küçük düşüyor. Bir tanrı ki kendi halkı ondan değil, onun düşmanından medet umuyor!
4. Firavun’un Son Nefeste İman Etmesi ve Bedeninin Korunması
Firavun, hayatı boyunca inkâr ve zulümde ısrar etmiş, ancak boğulma anında iman ettiğini ilan etmiştir. Fakat bu imanı kabul edilmemiş ve bedeni bir ibret nişanesi olarak korunmuştur:
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri de azgınlık ve düşmanlıkla onların peşine düştüler. Nihayet boğulmak üzereyken Firavun: ‘İnandım; İsrailoğullarının iman ettiğinden başka ilâh yoktur; ben de müslümanlardanım.’ dedi.
Şimdi mi (iman ediyorsun)? Hâlbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun! Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelenlere bir ibret olasın…” (Yûnus, 10/90-92)
Bu sahne, Firavun’un acziyetinin ve gerçek anlamda hiçbir ilâhî güç taşımadığının açık bir göstergesidir. Cesedinin korunması ise, kıyamete kadar onun utancının ve inkârcıların sonunun bir ibret vesikası olarak kalacağını ortaya koyar.
Sonuç:
Rabbimiz sonsuz hikmet sahibidir. Onun kader planında her şeyin bir zamanı, yeri, gerçekleşme şekli vardır. Bizler olayları yaşarken bazen acelecilik göstererek Allah’ın derhal müdahalesini bekliyoruz. O ise planını en etkili olacak şekilde, hiç kimseye fark ettirmeden, her halükârda uyguluyor.
Ne buyuruyordu Rabbimiz?
“Allah işini (planını) her halükârda sonuca ulaştırır. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf 21)
Günümüzde Gazze meselesi başta olmak üzere kimi konularda kafası karışık bazı insanlar “Allah niye bu zulme sessiz kalıyor? Niçin insanlara zulmeden, dini inkâr eden kimseleri bir anda helak etmiyor?” şeklinde sorular soruyorlar. Oysa Allah’ın bu kâinatta geçerli bazı kuralları vardır. Bunlara “sünnetullah” veya “âdetullah” denir. Bu kuralları bilenler, Allah’ın olayları her halükârda kendi istediği yöne yönlendirdiğini, ilahî takdirin her durumda uygulamada olduğunu ve bunun sonuçlarının bir gün mutlaka görüleceğini bilirler. Öyle ise bu gerçek karşısında müminler Rablerine güvenip dayanmalı, “görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler” düsturuna inanmalıdır.
Rabbimiz bizleri Ona güvenen, takdire razı olan kullarından eylesin.
Kaynak: Soner Duman 29 Şevval 1446 – 27 Nisan 2025 Pazar
- Abdullah Bayrak Yazdı: İyi Bir Tezgahtar İyi Bir Don Seçemezseniz Başınıza Gelmeyen Kalmaz! - Nisan 28, 2025
- Prof. Dr. Ahmed Tahir Satoğlu ağabeyimiz…-4 - Nisan 28, 2025
- İdris Günaydın Yazdı: Ne Diyorlar, Ne Diyoruz? - Nisan 28, 2025