Prof. Dr. Rıdvan Canım Yazdı: Kurban..!

KURBAN..!

Hiç kuşku yok ki Hz. İsmail, Hz. İbrahim için, bir oğulun baba için taşıdığı anlamların çok ötesinde bambaşka bir mânâ taşıyordu.. İsmail, bir ömür süren beklentinin sonu idi. İsmail, bir asır süren acı ve ıstırabın mükâfatı, macera dolu bir hayatın meyvesiydi.. İsmail, yaşlı bir babanın biricik erkek evlâdıydı.. İsmail, acılarla dolu sonsuz bir umutsuzluktan sonra gelen tatlı bir umuttu İbrahim için..
İbrahim’in İsmail’i vardı, peki bizim İsmail’imiz kim, ya da ne? Nefsimiz mi, ailemiz mi, mesleğimiz mi, arabalarımız, apartmanlarımız, yazlıklarımız, kışlıklarımız, servetimiz mi ya da bilemediğimiz başka bir şey mi? İbrahim için oğlu vardı, üstelik öyle bir baba için öyle bir oğul! Bir babanın, gelişini tam yüz yıl beklediği bir oğul! Ak saçlı bir babanın ömrünün son demlerinde kavuştuğu belki de en büyük nimetlerden birisi ; oğlu.. İbrahim’in biricik aşkı; İsmail..! Ama sonra bir emir : “Ey İbrahim! Kendi ellerinle bıçağı İsmail’in boğazına daya ve kes!” Bu ilâhî emri alan İbrahim’in içine düştüğü durumu düşünebiliyor musunuz? Düşünsek bile hissetmemiz mümkün müdür? Böyle bir emir karşısında şoka giren ve korkudan titreyen bir baba!! Ve o bir peygamber!
Peki bu ne demekti ? Herhalde şuydu : Ey İbrahim! Ey asırlık çınar! Ey çelik bedenli güçlü insan! Ey peygamber! Unutma ki peygamber de olsan seni bir gün dünya ile bağ kurduğun yerden, dünyaya bağlandığın kökten, dünyaya baktığın pencereden vururlar.. Sen peygamber olmakla kemâlin zirvesine ulaştın belki, ama bakalım kulluğun neresindesin!? İbrahim olmak, Halil olmak kolay belki, ama kul olmak zor! Canından çok sevdiğin evlâdını, gönlünün meyvesini, ciğer-pâreni, gözünün nurunu, ömrünün semeresini, seni hayata bağlayan ve seni bu dünyada tutan mânâyı, yani oğlunu fedâ edebilecek misin?
Evet, sonrasını hepiniz biliyorsunuz.. Tam bir teslimiyet ve emri yerine getirme sadâkati.. Aslında bu, onun sadâkâtte ilk sınanışı değildi ki.. Nemrud’un ateşe attığı gün de Cebrail, havada iken kendisine yaklaşıp şunu söylemişti : “Ey İbrahim! İstersen Allah’ın izniyle sana yardımcı olabilirim, seni bu ateşten kurtarabilirim.” Cevap çok açık ve net : “Dost olarak O bana yeter!” Ve sonrası mâlum.. Halil, yani “dost” olmak bedel ister elbette.. Bedelini samimiyeti ve sadâkati ile ödeyen bir kul idi İbrahim..! Bu bir başka zor sınamaydı onun için.. Şimdi İsmail’i isteniyordu. Ve yine aynı samimiyet, aynı teslimiyet.. Sonuç yine bağışlanma ve yine mükâfâtlandırılma..
Aslında İbrahim’in yaptığı İsmail’ini boğazlamak değildi, İsmail sevgisini boğazlamaktı. Dünya tutkularını boğazlamaktı. O sınandı ve kazandı.
Evet, ramazan bayramının “şeker bayramı” olması gibi, kurban bayramının da “et bayramı” olmasını istemiyorsak, “kurban” sembolünü iyi kavramak zorundayız diye düşünüyorum. Bayramları yediden yetmişe bütün bir millet olarak yüreklerimizde yaşamak, yaşayabilmek dilek ve temennisiyle siz aziz dostlarımın bayramlarını gönülden tebrik ediyorum efendim.
Kaynak: Prof. Dr. Rıdvan Canım

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.