Prof.Dr.Rıdvan Canım Yazdı: Gidiyorum Demekle Gidilmez!

GİDİYORUM DEMEKLE GİDİLMEZ !
 
Geçtiğimiz günlerde sanal ortamda rastladığım, pek beğendiğim ve  yüreğimde tamamını paylaştığım bir yazıyı beğenilerinize sunmak istedim. Yazının sahibi, kendisiyle bugüne kadar tanışma fırsatı bulamadığım biri.. Burak Akkul..  “Evler de Ölür!” başlıklı yazısında şöyle diyordu Akkul:  “3 adet ölmüş ev gördüm.. Bu sebeple evimdeki lüzumsuz her şeyi sırf Allah (C.C.) rızası için ölmeden önce, vaktiyle dağıtmanın yoluna bakıyorum. Sizin için değerli olan şeylerin başkaları için son derece değersiz olabileceğini bu sayede öğrendim. Vaktiyle dağıtın yoksa geride bıraktıklarınıza çok yük oluyorlar…!
 
Siz hiç ölmüş bir evde kaldınız mı? Tabaklarının dolaplarında öldüğü, en güzel fincanlarının, gümüş tepsilerinin, kristal bardaklarının raflarında can verdiği bir evde? Bir ev, içinde yaşayan öldüğü anda hemen ölmez, evin ölümü daha uzun sürer, onun ölümü illa ki daha yavaş ve daha acılıdır. Açılmaya başlanan çekmeceler ve içindekiler ölür önce… Gümüş çatal, bıçak takımları ve kutu kutu dantel sehpa örtüleri, o güzelim elişi masa örtüleri ölür… Hiç kullanılmamış olsa bile o çekmecelerde o kutularda yaşayan örtüler, evin sahibi öldükten sonraki “göz atılmalar” sırasında , büyük bir acıyla ölürler…
 
Çekmecesiyle birlikte ölürler; çekmecenin ferforje kulpu, topuzlu anahtarı, üzerindeki camlı büfesi, bir iki “bakılmadan sonra” ölür… Sonra yerdeki Hereke’ler, Bünyan’lar vardır sırada… Yıllarca üzerinde gezen sahibinin pazar işi terlik topukları delmez de, ondan sonra gelenlerin “acaba ne yapsak bunları” bakışları, kurşuna dizmiş misali deler, öldürür onları… Masalar ölür “ah nasıl taşıyacağız bunları” laflarını duyunca, biblolar ölür “kime vereceğiz bunları” sözleri üzerlerinde uçuşunca…
 
Onca yıl yaşanan evdeki aynanın sırları dökülmüş, kenarı kırılmış, çerçevesi solmuştur..  Ölmemiştir ama, şimdi yabancısı ona bakar bakmaz, oracıkta ölmüştür… Yatak bazası altındaki hurçta misafir takımları, banyodaki hasır kutuda lavanta keseleri; yıllardır el değmemiştir, ölmemişlerdir de, “ne yapacağız bunları” diye değen ilk el, öldürür onları… Bakılmayan fotoğraflar, bakılmadıkları yerlerde yaşarlar; “nereye koyacağız şimdi bunları” diye bakan ilk kişinin ellerinde onlar da ölürler… Tüm eşyalar iç geçirirler son nefeslerinde; “en azından o gün, elbiselerle biz de gitseydik, acı çekmeden ölüp bitseydik” diye… Aynadaki sır değildir ki bu, herkes bilir; evin ruhu şimdi, tuvalet dolabındaki tuz ruhu olsa, daha değerlidir… !
 
Siz hiç ölmüş bir evde kaldınız mı?..
Kalmayınız…
Ölmezsiniz ama, ağır yaralanırsınız…”
 
Evet, ölmüş bir evde kalmak işte böyle bir şey olmalı..! Sevdiklerimizin yaşadıkları sürece kullandıkları eşyalar, dokundukları hatıralar, nefes alıp verdikleri odalar geride kalanlara sürekli bir şeyler söyler.. Ve karşılığında bekledikleri belki bir tek şey vardır: Unutulmayıp, hayırla yâd edilmek! Bu böyledir.
 
Dünya yolculuğunu tamamlayıp göçüp gidenlere rahmet olsun..
 
 
Kaynak: Prof.Dr. Rıdvan Canım

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.