Prof. Dr. Recep Mesut Yazdı: DİRAYETLİ ANNEANNEM
DİRAYETLİ ANNEANNEM
Ömrümün ilk sekiz yılını anneannemin evinde geçirdim, okula burada başladım, kızkardeşim de burada dünyaya geldi. Aslında ben “anneanne” demiyordum. Adıyla birlikte “Hafize Anne” diyordum. Herhalde böyle öğrettiler ki, üvey babaanneme de “Saniye Anne” diyordum. Fakat beni doğuran anneme ise sadece “anne” yeterliydi. Bizde “ana” veya “nine” hitap şekilleri kullanılmıyordu.
Hafize Annem benim doğumumdan iki yıl önce eşi Mecit ağbayı kaybetmiş ve 39 yaşında 3 çocukla dul kalmıştı. Bir daha da hiç evlenmedi. Büyük kızı benim annem Rubiye 19 yaşında imiş. Sonra teyzem Rufkiye 14 yaşında, dayım Faris ise 7 yaşında imiş. Dayım benden sadece 9 yaş büyüktü. Benim oyuncakları karıştırır ve mekanik aksamları bozardı. Bir keresinde babam kulağımı çekmişti. Çok acıdı, fakat dayımı ele vermedim. Onu da söyleyeyim, ben hayatımda ne babamdan, ne de dedemden şamar yemedim. Ben de oğullarıma vurmuş değilim.
Oturduğumuz ev “Tabâna” (Tabakhane’den bozma) mahallesinde ve derenin kenarında idi. Eskiden kasabanın Tabakhanesi bu semtte imiş, fakat kasaba büyüyünce daha uzak bir yere taşımışlar. Yerinde ise geniş bir sebze bahçesi işletiliyordu. 1900-lerin başlarında Hafize Annemin babası Faris dede, Balçık köprüsü yanında ve dere kenarında çok geniş bir arsa almış. Amacı bir nakliye işine girişmekmiş – Balçık iskelesine at arabalarıyla taşımacılık yapmak. Beşbin nüfuslu Balçık’ta denize uzatılmış ahşap iskele vardı. Bizim Balçık köprüsünden dereyi geçtin mi 30-metrelik bayırı tırmanıyorsun ve sonra dümdüz yol, ne tepe, ne bayır. 30 km bir günlük menzil. Dobruca tarlalarının bütün mahsulü gemilerle İstanbul’a taşınıyormuş.
Faris dedemin oturduğu ev, Saray mahallesinde ahşap bir konak imiş. Aldığı arsa üzerine 4 odalı bir konut bölümü, yüksek duvarla ayrılan bir de üç odada ahırlar, arabacılar ve seyisler kalıyormuş. 1920-li yıllarda Faris dede vefat etmiş, 1930-larda ise iki oğlu Mehmet ve Ahmet Türkiye’ye göç etmişler. Hafize Anne 14 yaşında evlendirilmiş ve Bulgaristan’da kalmış. Kocası Mecit ağbam yakın olan Kadıköy (Vedrina) ve Sarı mahmut (Samuilovo) köyünden imiş ve Eski Cami meydanında kahvehane işletiyormuş, fakat 1939’da veremden ölmüş. Faris dedenin nakliye işi sahipsiz kalmış, atlar ve arabalar satılmış. O odalara da kiracı alınmış.
Türkiye’ye göç eden Mehmet Dayıdan ara sıra mektup geliyordu. “Üreten” soyadını almış ve İstanbul’da tramvay işletmesinde yöneticilik yapıyormuş. Büyük oğlu Oğuz Üreten’i İstanbul’a geldiğimde (1978) ben bile hatırlıyorum. Yeni gelen göçmenlere sahip çıkardı, biz de her bayramda el öpmeye giderdik. Annemin akranı olan Yavuz Üreten ise önceki yıllarda isim yapmış bir futbolcu (Karagümrük ve Beşiktaş) imiş.
Hafize Annem Pazarcık kasabasının en eski ve köklü ailesinden idi. O kadar çok akrabaları vardı ki, ben bayramlarda tam üç gün ful hepsini dolaşıyordum. Büyük bir mendilin dört ucunu birleştiriyorlar ve elime tutturuyorlardı. Geniş ve dallanmış sülaleden şimdi kimse kalmadı. Son göçeden de ben oldum. Annem kasabalı olmaktan gurur duyardı ve “ben kara kakamı kasabada yaptım”derdi. Ben ise “ne kadar ayıp konuşuyor” diye kızıyordum. Tıp okumaya başlayınca anladım ki, yenidoğan bebeklerin ilk dışkısı gerçekten siyah oluyormuş. Buna mekonyum (meconium) derler ve halk dilinde de “kara kaka” denirmiş.
Hafize Annem benim bakımımla pek ilgili değildi, çünkü kasabanın en ünlü terzisiydi. Evden çalışıyordu, siparişsiz kaldığını hiç görmedim. Gelen giden hiç bitmezdi, ölçü alır, prova yapar, gelinlik dikerdi. Düğün mevsiminde annem ve teyzem de yardımına koşarlardı, çünkü bütün aileyi o geçindiriyordu. Türkiye’ye göç ettikten sonra önce kızını, sonra da oğlunu evlendirdi ve torunlarla ilgilendi. 90 yaşına kadar kendi hizmetini kendi gördü.
Kaynak: Recep Mesut
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024