Muhammet Altaytaş Yazdı: Âlim, Kâdir ve Merhametli Bir Tanrı ile “Kötülük”ler Beraberce Var Olabilir mi?

1. ÂLİM, KÂDİR ve MERHAMETLİ BİR TANRI İLE “KÖTÜLÜK”LER BERABERCE VAR OLABİLİR Mİ?
Deprem afeti sebebiyle son zamanlarda sosyal medyada sıkça gündeme getirilen, ateistlerin/tanrıtanımazların öteden beri en çok kullandıkları, modern dönemde en etkili görülen argümanlardan biri, “KÖTÜLÜK PROBLEMİ”, yani “dünyada bulunan kötülüklerin, gücü ve iradesi sınırsız, merhametli bir Tanrı’nın var olmadığına” delil olarak öne sürülmesidir. Buna göre “Eğer tarif edildiği gibi bir Tanrı olsaydı, kötülükleri, haksızlıkları ortadan kaldırması gerekirdi. Kötülükleri kaldır-a-madığına göre tarif edildiği bir Tanrı yoktur”. İlk planda makulmüş gibi görünen bu teorik önermenin, tarihi gerçeklikle karşılaştırıldığında bir mugalatadan ibaret olduğu görülür:
1. Kötülükler/afetler, geçmişte ve hâlihazırda olduğu gibi gelecekte de varlığından şüphe duymadığımız insanlığın evrensel bir gerçekliğidir. Kötülüklerle birlikte Tanrı da din de aynı şekilde insanlık tarihinin ve ortak hafızasının evrensel bir gerçekliği olarak hep varolagelmiştir. Eğer bu iki gerçeklik iddia edildiği gibi birbiriyle mütenakız/çelişik olsaydı bu ikisinin hem insanlığın tarihinde hem de ortak hafızasında berberce var olmaması, birinin diğerini yok etmesi gerekirdi. Şu halde gerçeklik, ateizmin bu teorik iddiasını geçersiz kılmaktadır.
2. Felsefede özellikle de varoluş felsefesinde en büyük kötülük olarak bilinen “ölüm, ıstırap, savaş, afetler” gibi kaygı ve endişe sebebi olan insana geçiciliğini, sonluluğunu ve acizliğini hatırlatan “sınır durumlar”a, gözü açık girdiğimizde bizzat kendimiz olarak varolma, Hakk ve hakikati fark etme imkânıyla karşılaşırız. Bunun için esaslı filozof ve sanatçılar felsefe ve sanat, “Ölmeyi öğrenmektir”, “İflas etmekte iken Tanrı’yı öğrenmektir” veya “Ölmeye hazırlanmaktır” demişlerdir. İnsanda ölüm şuuru ve kaygısı olmasaydı, ne din ne felsefe ne sanatın bulunmayacağı söylenmiştir. Ölüm hayatı sonlandırsa da ölüm şuuru hayatı besler. İnsanın hayat bilinci ve kalitesi ancak ölüm bilinci kadardır. Modern dönemde olduğu gibi Ölümün örtülmesi, unutulması aynı zamanda hayatın da öldürülmesidir. İnsanı diğer canlılardan ayıran ölüm bilinci, sonlu ve geçici olan hayatı anlamlandırma ve derinleştirme faaliyetlerinin, dinin, sanatın ve felsefesinin en esaslı ve bereketli kaynağı olarak görülmüştür. Özetle başta ölüm olmak üzere, hayatı tehdit eden bütün “kötülükler”, iddia edildiğinin aksine, gerçekte, insanı Tanrı’dan uzaklaştırmak bir yana, Hakk’a ve hakikate yönlendirir. Bu sebeple hayati bir tehlike anında, mesela yer sarsıldığında en seküler görünen insanın bile ağzından ilk önce “Allah, Bismillah” lafızlarının döküldüğüne hep şahit olmuşuzdur.
3. Bütün yıkıcılığına ve dehşetine rağmen depremin yeryüzünün devamı, toprakların bereketi vs. için ne kadar hayati olduğunu bilim açıklamaktadır. Şu halde “Sorun depremden ziyade hayatı deprem gerçeğini göz ardı ederek inşa etmektir.” Benzer şekilde “kötülük” olarak isimlendirilen ölüm ve musibetler de ibretle değerlendirildiğinde bir açıdan büyük bir rahmet ve hidayet kaynağı olabilen, hayatı biyolojik/hayvani düzeyden manevi/insani seviyeye yükselten vesilelerdir. Şu halde “Sorun ölüm değil, ölmeyecekmiş gibi yaşayarak hayatı ve insani değerleri öldürmektir.”
4. Öte yandan kötülük bulunmadığında iyiliğin ve insanın özgürlüğünün nasıl temellendirileceği meselesi izah edilememiştir.
5. Tarihi tecrübemiz, hayatın ve ölümün, iyiliğin ve kötülüğün sırrını, hikmetini kendi bilgi imkânlarımızla bütünüyle kuşatmaktan aciz olduğumuzun şahididir. Öte yandan aklımızı, kalbimizi kullanarak, gerek kâinattaki gerekse Kitap’taki ilahi işaret ve ayetlere kulak kabartarak bu konuda sağlam bir kanaat ve inanca kavuşabildiğimiz de bir gerçektir. Tanrı’yı inkârın, yeryüzünde kötülükleri ortadan kaldırmadığı ve bize daha tutarlı bir açıklama getirmediği gibi afetler karşısında bizi daha savunmasız ve çaresiz bıraktığı da bilinmektedir. Buna mukabil musibetler karşısında din kadar tutarlı bir açıklamaya, Allah’a iman kadar sağaltıcı bir eczaya henüz şahit olunmamıştır.

Kaynak: Muhammet Altaytaş

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.