Misafir Kalemler, Soner DUMAN YAZDI: NAMAZ KILMAK İÇİN ÜŞENGEÇLİK HİSSEDİYORSANIZ…
Eğer siz de yatsı namazını vaktinde kılmadığınızda sonradan kılacakken bir tembellik ve üşengeçlik hissediyorsanız, bir işe ara vererek namaz kılacağınızda “bir an önce kılayım da işime bakayım” gibi bir duyguya kapılıyorsanız bu yazıyı okumanız iyi olur.
Bir şeyi kendi nefsimde çok iyi tecrübe ettim: Bir namazı vaktinde –hele de cemaatle- kılarsam ruhen büyük bir rahatlık hissediyorum. Ama vaktinde kılmazsam vakit geçtikçe nefsim tembellik gösteriyor. Hele de yatsı namazında. Vakit ilerledikçe, uyku bastırdıkça namaz gözümde büyüdükçe büyüyor. “Şimdi kalkıp kılacağım, şimdi kalkıp kılacağım” diye içimden geçiriyorum ama dakikalar geçtikçe geçiyor. Yine sevdiğim bir işe ara vererek namaz kıldığımda nefsimin “bir an önce namazı kılayım da işime devam edeyim” diye düşündüğünü, namazı o işin arasında ikinci plana attığını görüyorum.
Nefsimin namaza tembellik gösterdiği anlarda psikolojik olarak bu durumla baş edebilmek için Kur’an ve Sünnet’ten yardım ve destek arıyorum. Çünkü Kur’an müminler için bir şifa. Sünnet de onun tefsiri. Öyleyse “namaz konusundaki tembellik hastalığı”nın Kur’an ve sünnette mutlaka ilacı vardır, olmalıdır.
Kur’an ve Sünnetin sunduğu şu üç ilacın bana iyi geldiğini görüyorum. Belki aynı durumda olan başkalarına da iyi gelir.
Öncelikle namaza karşı tembellik göstermenin münafıklara ait bir özellik olduğunu kendime hatırlatıyorum. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Onlar [münafıklar] namaza kalktıklarında tembelce kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da pek az hatıra getirirler.” (Nisâ, 142)
Tembelliği hissettiğim anda nefsime “ne yani, münafıklar gibi tembellik mi edeceksin?” diye soruyorum.
Kur’an’ın ikinci olarak sunduğu ilaç daha ilginç: Kur’an, Allah’a karşı derin saygı duyan huşu sahiplerine namazın ağır gelmeyeceğinden söz ederek şöyle diyor:
“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Gerçek şu ki namaz, Allah’a karşı huşû duyan kimselerden başkasına ağır gelir. O huşû sahipleri [bir gün olup da] Rablerine kavuşacaklarına ve O’na döneceklerine kesin inanırlar.” (Bakara, 45-46)
Nefsime diyorum ki: “Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsun. Bir gün O’nun huzuruna çıkacağına, hesap vereceğine inanıyorsun. Cennette O’nun cemalini seyretmek istiyorsun. Bütün bunlar ise O’na karşı derin bir sevgi ve saygı duymana yani huşû sahibi olmana bağlı. Namazı bir yük olarak görmek, tembellik etmek ise huşû sahiplerinin yapacağı iş değildir. Huşû sahipleri için namaz ruhun gıdası, derdin devâsı, gönlün safâsıdır. Karnı acıkmış bir kimse ziyafet sofrasına oturmakta tembellik eder mi?”
Nefsime karşı üçüncü olarak hatırlattığım şey şu: Allah Resûlü (s.a.v.) Allah’ın en sevdiği kulu ve resulü idi. Geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştı. Gündüz vakitlerinde namazları kıldırması, bazı zamanlarda cihada çıkması, ashabının işleriyle ilgilenmesi, anlaşmazlıkları çözmek için gayret göstermesi gibi işlerle meşgul olurdu. Buna rağmen her gece ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. “Namaz benim göz aydınlığımdır” buyururdu. Onun ümmetinden olmak istiyorsun ama onun sevdiğine karşı tembellik ediyorsun. Bu olacak iş değildir.
Bu üç noktayı hatırlamak ve düşünmek, nefsimin namaza karşı tembellik gösterdiği durumda onunla olan mücadelede bana yardımcı oluyor.
Rabbimiz ruhun gıdası, derdin devâsı, kulluğun edâsı, gönlün safâsı olan namazı göz aydınlığımız kılsın.
(Soner Duman/17.Zilhicce.1440/18.Ağustos.2019/Pazar)
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024