Tanıtım Fuarlarına Kim Götürülmemeli?
Bazen fuarlara tanıklık ederim, gazetelerden takip ederiz okuduğumuz kadarıyla. Kimi vakit televizyon ekranlarında fuarlara ilişkin haberlere dikkat kesilirim.
Özellikle dikkatimizi çeken şehrin tanıtımı konulu fuarlarla kitap fuarlarıdır. Bu yüzden fuarlara kimlerin katıldığını merak eder, sebep ve sonuç ilişkileri üzerinde durarak, fuarlara katılımın amacının -kendi bakış açımızla- uygun olup olmadığını sorgularız.
Şehir konulu fuarlara bugüne kadar davet almayan biri olarak, bu konuda yazmamız belki yadırganır. Elbette kimi fuarlara kendi imkânımızla katıldık, zamanında.
Şehir Günleri başlıklı iki fuara, iki de kitap fuarı. Elbette bu fuarlara ve tanıtım günlerine katılmış olmamız, yeterince tecrübe sahibi olduğumuz manasına gelmez. Lakin doğduğu ve halen yaşadığı şehre dair kitapları yayınlanan biri olarak şehirleri eksen alan tanıtım günlerine ve fuarlarına kurum ve kuruluş olarak yazarlara-şairlere-araştırmacılara dikkat edilmediğini, şairlerin, yazarların ve araştırmacıların kimsenin umurunda olmadığını müşahade etmekteyiz.
Şehir adına bu fuarlara ve günlere katılanların, şehri hangi yönleriyle nasıl tanıttığını merak etmiyoruz, aslında.
Kurumun veya kuruluşun yayınladığı dergi-dergiler, broşürler ve sponsor olduğu birkaç kitaptan müteşekkil yayınlara şehrin tanıtımına katkı sağladığına inandırılmış yiyeceklerle içecekler ön plânda tutulur.
Klâsik haline getirilen A… Şehri’nin bir-iki hafta içinde oluşturulan Halk Oyunları Ekibi, iki-üç yerel türkücü, şehrin sembolü haline zorla getirilen yiyecek çeşitlerinden ekmek-çörek, birkaç kalemden oluşan peynir-kavun-karpuz-çörek-ekmek ile şehrin tanıtımı sağlanmak istenir. Belki de birkaç etli-etsiz yemek oldu mu şehrin tanıtımı mükemmel biçimde başarılır.
Anteb’in Baklavası, Diyarbekir’in Kadayıfı, Çorum’un Leblebisi, Maraş’ın Dondurması, Trabzon’un Yağı, Giresun’un Fındığı, Urfa’nın İsotu, Siirt’in Fıstığı, Silifke’nin Yoğurdu bilinen ögelerden birkaçıdır.
Gülen yüzler, mutluluktan uçan insanlar, şehri için canını dişine takmış olanlar…
Halaya duranların sevinci, ikramlardan cömertçe faydalanan çevreden gelenler, yıllarca birbirini görmeyen, aynı şehirde yaşayan dostlar, bir broşür için kıyasıya çırpınan kişiler…
Belki bir dilim peyniri tatmak, bir dilim karpuzu yemek, bir bardak meyan şerbeti yudumlamak için birbirini ezen hemşehriler.
Şarkıcının türkücünün söylediğine tempo tutanların çılgınca alkışları, stant stant dolaşanların hareketliliği, küçük de olsa “Medeniyetin Beşiği”, “Uygarlıkların Merkezi” denilen illerin-ilçelerin abartılı tanıtım afişleri, Orası senin burası benim anlayışında bir hengame.
O şehirle alakası olmayan kimi ticaret erbabının her hafta sadece tabelası değişen tezgâhlarında aynı ürünler: dut pekmezi, vişne şurubu, kaysı kurusu, mandıra peyniri, dana kavurma, el dokuma yerine makine kilimleri, şallar, puşiler, hediyelik vazolar, lokum sergileri, kolonya şişeleri, tulum peyniri, leblebi çeşitleri…
Ankara’da katıldığımız AKM Günleri ile İstanbul’daki Feshane Günleri’nde şehrimizle alakası bulunmayan, uzaktan yakından ilgisi olmayan bir sürü işletmecinin şehrimizin adını taşıyan tezgâhlarında satışa sunulan ve ekmek-peynir misali kapışılan ticarî ürünlere baktığımda üzülmedim, değil.
Şahıs, her hafta bir şehir adını taşıyan günler için yer masrafını verir, tezgâhında olanı pazarlarken, sadece her ile ait kendiliğinden yapışkan sattığı ürünlerin tanıtım bantları haftadan haftaya değişir.
Genelde yan salonlarda şehrin tanıtımını eksen alan çalışmalar türküyle şarkıyla şiirle konuşmalarla devam eder.
Herkes kendisine ayrılan kısımda arz-ı endam etmeye çalışır, bağlı olduğu kurumu veya temsilcisi olduğu kuruluşu tanıtmaya gayret eder.
Hasbelkader çağrılan şair varsa bir-iki şiir okur, alkışlarla yerine uğurlanır.
Hamasî nutukların gölgesinde adeta şehir yeniden kurulur, olmadık sıfatlarla yüceltilir, hasret gideren hemşehriler kavunun tadını, karpuzun tatlısını, kadayıfın cevizini, baklavanın fıstığını, şerbetin koyuluğunu, köftenin harcını, yoğurdun görünümünü, peynirin yağını, ekmeğin tuzunu, pekmezin aromasını konuşur, eski günleri özlemle anar, eski fotoğraflardan yola çıkarak hatıralarını tekrar canlandırır.
O şehirle ilgili yazılan kitapların bir de iftiharla sergilendiği bölüm yer alır, eğer organizasyondan anlayan varsa.
Vitrinlik hazırlanan bu kitaplar, sadece görümlüktür, dokunulması yasak kabilindendir. Bu kitaplarla boy gösterisi yapılır, adeta. Kitapları isteyen olsa bile verilmez. Teşhirlik bu kitaplar, orada bir görevliye adeta zimmetlenmiştir.
Şehir günlerinin ilki siyasilerle hareket kazanır, gövde gösterisine eğer yerel yönetimler yandaşsa renklilik can alıcı, göz kamaştırıcıdır. Şayet Belediye ve Valilik uyumu söz konusu değilse biri yoktur, bu günlerde. Birbirine yabancı olanlardan biri günlere katılmaz.
İş resmiyete kalmışsa yerellik bir kenara bırakılır. Yerele düşmüşse bu görev, resmiyette olanlar katılsalar da nezaketen bulunurlar. İllerin kültür ve turizm müdürlükleri ile varsa vakıflarla dernekler için stantlar unutulmaz, herkese etki alanı derecesinde bir yer ayrılır.
Broşürlerle el kitapçıklarıyla şehre merak duyup gelenlerin onda birine ya alaka gösterilir ya da broşür verilir. Özellikle son dönemlerde belgesellerin gösterime girmeleriyle CD Hediyeleri, kocaman bir tanıtım çantasında bir kalemle bir küçük hediyelik, günlerin anısına hazırlanmış birkaç yapraklı defterle zenginleştirilir, dosya ile bu tanıtım tamamlanır.
Son gün tası-tarağı toplayanlar, harcanan yüksek meblağlarla şehri tanıtmanın mutluluğuyla hazır olan otobüslere yönelir.
Misafir ve üst komisyon elbette şehri gezmekle meşguldür ve hava yoluyla belki ertesi gün memlekete dönüş hazırlığına başlar.
Bazen bu tanıtımlar için ticaret ve sanayi odası, ticaret borsası, iş adamları katılır, şehir tanıtımlarına.
Elbette belli bir alana odaklı, ithalat ve ihracat eksenli bu tanıtım günlerinde şehirle ilgili çalışmalardan bir şey esirgenmez.
Ekip, stantlarını özenle bir-iki gün öncesinden kurar, hazırlıklarını yapar, satacağı malzemelerin daha görünür olması için imkânları seferber eder.
Mutlaka standa ünlü birilerinin gelmesi için olağanüstü çabalar harcanır. Reklâmın gücünü ispat için gereken ne varsa yapılır.
Yalnız şehri için elinden geleni yapmaya çalışan yazarları-şairleri-araştırmacıları çoğunlukla görmeniz mümkün değildir, bu günlerde-fuarlarda.
Onlar gelirlerse ulaşım-otel masrafları, yemek giderleri, diğer harcamalar belirlenen bütçenin aşılması demektir.
Hem otuz-kırk kişiden eksik olmayan ekibe üç-dört yazar-şair-araştırmacı dahil olursa masraflar artmaz mı?
Zaten şehri tanıtmak için bağdan bahçeye kadar baldan yağa varıncaya kadar herşeyi alıp götürürsünüz, uzaklara kadar.
Bir de şairleri-yazarları-araştırmacıları, bu şehir için kitap yazanları götürürseniz olur mu?
Bir şehri tanıtma amaçlı fuarlarda-günlerde para getiren ürünler önemlidir.
Kitap okumayan toplum olarak, isteyen olursa o şairin, yazarın ya da araştırmacının kitabını-kitaplarını okumak isteyen varsa alsın, okusun.
Şairler-Yazarlar-Araştırmacılar bu şehirler için kitap yazmış yazmamış önemli mi? Kişi sanal ortamda o şehirle ilgili her bilgiye bir tıkla ulaşabiliyor.
Bu devirde o şehre gelen adamın oteli önemli, midesine hitap etmek önemli, şehri gezerken camilerin milat öncesi yapıldığını sanan rehberler gerekli, kiliselerin Milat sonrası 1000’li yıllarda ortaya çıktığını bilen araştırmacılar gerekli.
Bilir misiniz, bu günlere, fuarlara ve tanıtım etkinliklerine kimler davet edilmemeli? Onu da siz cevaplayın. Olmaz mı?
Şairine, Yazarına, Şehir Araştırmacısına bu denli uzak duranlar, kültürden irfandan nasibini almamışsa, bu şehrin yakasından düşmelidirler, isminden nemalanmayı kesmelidirler, şehrin adına düzenlenen günlerde, fuarlarda ticaretlerini yapmalı, reklâmlarını yapmalı, iki de bir şehrin kültürel-edebî-tarihî değerlerine atıfta bulunarak, bir çuval dolusu inciri berbat etmemelidir. Yoksa bizimkiler, bu fuarları-günleri, tatil için fırsat mı bilmektedir?
İlgilileri unutmasın ki bu şehrin halen bilinmesi, değerlerinin unutulmaması bu şairlerin, yazarların ve araştırmacıların gayreti sebebiyledir. Yoksa iki-üç günlük birkaç kişinin masrafı değildir önemli olan.
Bilirsiniz bazıları gözleri olmasına rağmen görmez, kulakları olmasına rağmen işitmez ve aklı olmasına rağmen idrak etmezler. Bunlar sebebiyle helak olmayı istemiyoruz.
Aksakallı büyüklerimiz, yaşadığımız şehir için peygamber duası olduğunu belirtir, dururdu.
Biz halen buna can-ı gönülden inanıyoruz.
Bunlara kalsa şehir/ler çoktan harab olur giderdi.
Bir şehir, sadece müzikle, eğlenceyle mi tanınır ve tanıtılır?
Bir şehir, sadece tencerede pişen aşla mı takdim edilir?
Siz ne dersiniz?
Yaşadığı şehirde yetkili bilgisiz, bilgililer yetkisiz olunca manzara bu.
Bir de ayak üstü gidip gelenler var.
Bu bizi oldukça üzmüştür.
Bunlar da filmin fragmanında olmayan, sadece figüran tipler.
Bağrışmalar, alkışlar bunlardan sirayet eder.
Mesele bu kadar açık ve net.
ŞEHİR konulu fotoğraflar sisli ve puslu.
Kimin telinden çalarsanız, onun elleri üstünde tutulursunuz.
Biz, ne gölge kabul etmişiz ne mal û mülk ne sahtelik.
Biraz da bundandır, muhalifliğimiz…
Şehir/lerin yakasından düşülmedikçe şehir/ler tanınmaz ve tanıtılmaz.
Adana, İç Anadolu’da görünür, Aydın Marmara’da. Kimse Anteb’i Güneydoğu bilmez, Akdeniz bilir.
Sahi, Ankara, hangi bölgededir?
Var mı, bu kriterlere göre bir bilen?
Kaynak: Mehmet Ali Abakay
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024