Mehmet Ali Abakay Yazdı: GÜL YETİŞTİRMEK ZOR!.. – Şehir ve İnsan Yazıları-
Zordur, çorak, münbit olmayan toprağa gül yetiştirmek.
Güçtür, plâstik- yapma gülleri parfüm kokuları ile evlerden atmak.
Önceleri bahçeli evlerde gül eksik olmazdı.
Toprakla insan ilişkisi kopmamıştı.
Yavaş yavaş benimsetilen çok kârlı ve çok katlı yapılaşmalar teşvik edildi. Bir ya da iki katlı bahçeli evlerin üstüne birer apartman konuldu.
Bir ya da iki âile yerine yirmi âileye barınacakları evler sunuldu.
İlk başta güzeldi, istenen; öyle göründü, insana cazip geldi.
Evler taşındı, yeni mekânlara.
Eşyalar değişti, öncelikle.
Yüzler mutebessimdi, kendince.
Bahçeli evin ısınması, temizliği, çevrilmesi zordu.
Kutu gibi, on dakikada temizlenecek dairelerde hayat kolaydı.
Isınma meselesi, odunmus, kömürmüş, külmüş, sobaymış…
Nefes almak için yapılmış balkonlara çıkmayanlara rastladık, önceleri.
Avlulu evlerin mahremiyetine saygıydı, bu.
Herkesin göreceği ortamda kahvaltı yapmak, ev içi giyimle balkonda oturmak şık değildi.
Evin içini kimse görme hakkına sahip olmazdı.
Balkon ya da balkonlar da eve aitti.
Sonra alıştılar, kendilerince.
Serin demlerde masalar kuruldu, sandalyeler.
İçilen çaylar oldu, yapılan sohbetler.
Bahceli- avlulu evlerdeki kurulan salıncaklar balkona taşındı.
Bir kaç saksıda gül ve çiçek.
Kuş seslerini dinleme ihtiyacı açılan pencerelerden sabah ezanı ile arttı.
Birkaç gelen komşudan sonra ayaklar kesildi.
Birbirine yemekler tadımlık da olsa kesildi.
Kapı tokmaklarının tok ve tiz sesinin yerini kapı zilleri aldı.
Çöpler, belli saat aralığında toplandi.
Ne tandırın dumanı gözü yaşartır oldu ne işin kokusu kaldı.
Ekmek, fırından alınır oldu.
Tere yağı köyden istenir oldu.
Sebze ve meyve tazeliğini korumadı, manavda.
Avlulu- bahçeli evde toklu beslenmez oldu, kışa kavurmalık için.
Evleri balkonsuz yapan mimarlar unutuldu, usta eller unutuldu, el öpenler kalmadı.
Şehir hayatını dört duvar arasına hapsedenler, komşuluktan nasibini almadı, yardımlaşmaya yabancı kaldı.
Çok mu hasret çektiniz, o avlulu- bahçeli ev yaşantısına?
Şehre ilçelerden, köylerden bölük bölük insanlar taşındı.
Şehir cennet idi, ilçeler araf, köyler cehennem.
Toprağını, evini, bağını, hayranını satanlar taşı ve toprağı altın şehre taşındı.
Sonrası mı?
Üretim durdu, tüketim arttı.
Kuşak çatışmaları kaçınılmaz oldu.
Okullar yükü kaldırmaktan aciz, hastahaner lebaleb..
Her şey ateş pahası.
Elbiseler değişti, direnme sonrası.
Çevreye intibak esastı.
Âile içi çatışmalar kaçınılmaz oldu.
Herkesin çalışması gerekli.
İş alanları kısıtlı…
Dağıldı, âileler…
Dirlik-düzen bozuldu.
Hapishaneler, kapasitesini aştı.
Yaralamalar, öldürmeler, cinayetler arttı.
Ticarette hile ve yalan, ahlâkla vicdanı ortadan kaldırdı.
Şehirde kendini varlıklı hissedenler, sitelere taşındı, set çektiler, şehirle aralarına.
Biz bu günlere geldik…
Köylünün sattığı ve terk ettiği köylere gidişi mümkün değil, şimdi.
Köyler, beyaz-elit kesimlerin gözdesi oldu.
Iki- üç katlı, bahçeli evler yapılıyor, ormanların içinde.
Yeşilin, suyun ve oksijenin bol olduğu, her şeyin organik olduğu ortamlarda büyüyor, bizden iyiler âileleriyle.
Onları magazin programlarında görmeye alışkınız.
Şarkıcı- Türkücu- Sinemacı Televizyoncu-Futbolcu-Siyasetçi-Tiyatrocu…
Garibim şehirli(?), onların ağzından çıkacak, dertlerine deva bir çift söz dinlemek için konserlerine gidip el ayalarını patlayıncaya kadar alkışlar.
Sinema filmlerine gider, mesajını saatlerce etrafındakilerle tartışır.
Televizyonu seyrederken hayat pahalılığının ne zaman azalacağının merakı içindedir.
Tartışma programlarına çıkan konu mankenlerinin açıklamalarına inanmasa da teselli bulur.
Tuttuğu takımı için canını esirgemez, maç için borç para alır, bankaların kredi kartını boşaltır, statta stresini psikyatra gitmeden ücretsiz seansla atar.
Topun konuşulduğu programları seyreder, takımının eksikliklerini anlamaya çalışır. Ayda aldığı maaşın takımının teknik direktörünün aylık maaşına denk gelmesi için en az kırk – elli sene çalışacağını bile bile…
Insanları mutlu kılma sanatı olan politikanın kirli yüzünü gördükçe söylenenler içinde doğru cümleler arar.
Âile içinde beş kişi varsa bazen dört partiye oy çıkması mümkün.
Bunun adına demokrasi denildiği için, herkes başa getirmek istediği için yaşar, çaba harcar ve şehrin labirentlerinde kaybolup gider.
Meydanlar sloganlarla inler, alkışlarla canlanır, vaadlerle hareketlenir.
Herkes, kendi pehlivanini tutar, durur.
Tüm masrafları halkın vergisinden karşılanır, siyasetçilerin.
Halk her daîm mutsuzdur.
Tiyatrocular bile malzemelerini ücretsiz bulur, bu zenginlikten.
İnsanımız çevrilen filmlerde sadece figüran.
Rolü bitince herkes evine döner.
Bilirler ki dört-beş sene sonra rövanşı vardır, bu maçın.
Doğrudur, bir gülün kokusunu almak, koklamak için dikenine, dikenin acısına tahammül esastır.
Ne bahçe kaldı şehirlerde ne ilcelerde ve de köylerde…
Her yer beton asfalt ve demir…
Gülün yaprağına konan böcek kalmadı.
Arı, her yerde yok.
Kuş nesli tükendi.
Ne diyordu, bir yazar: Önce ekmekler bozuldu.
Bize göre maya bozuk olunca ekmek yenmez.
Önce köy, sonra ilçe ve şehir bozuldu.
Bu gülün karesini çekince ve bu sabah yazı için sıkıntı duyunca bunları düşündüm…
****
Haftanız huzurla geçsin, efendim…
Kaynak: Mehmet Ali ABAKAY
- Edirne’de Türk Dünyası Kadın Başlıkları Sergisi - Kasım 1, 2024
- Edirne Gastronomi Festivali Törenle Başladı - Kasım 1, 2024
- Edirne Orduevi Önünde Kaza - Kasım 1, 2024