M. Ali Abakay Yazdı: Kahve Yemenden Gül Çemenden mi?
KAHVE YEMENDEN GÜL ÇEMENDEN Mİ?
Kahvenin Yemen’den gelmesi, sadece nostaljik bir anlatım, şimdi. Artık, kahve Yemen’den gelmiyor, eskisi gibi.
Mesafeler ne denli azalsa ulaşım o denli güçtür.
Eskisi gibi kervanlarla yola çıkmıyor, kahve yükleri.
Ayları bulan yolculukta zahmet söz konusu değil.
Kahvenin Yemen’den geldiğini mi, sanır şimdikiler?
Gül, çemenden mi gelir?
Kahvenin geldiği ülkeler, değişik değişiktir, günümüzde.
Gelişmekte olduğu doğru olmayan ya da gelişmeye elverişli ülkeler çeşit çeşit….
Nerede ucuzsa, alın teri karşılığı fazla çalınmışsa kahvenin memleketi orasıdır.
Rengi negro olan Afrika’ya “Çikolata tenli insanlar mı?” deniyor?
Kahvenin memleketi Yemen olmaktan çıktı, uzunca zaman.
Bulunuş hikâyesi ilginçlik taşır.
Keçiler nerede, çoban kim?
Herşeye bir hikâye uyduranlar, hurmanın hikâyesini nasıl uydurtur?
Her şeyin bir hikâyesi var mıdır?
Yemen’in hikâyesi, nasıl okunur, kitaplarda?
Günümüzde kahvenin hikâyesine dair anlatılacak çok şeyler yok, aslında.
Bir şehirden ibaret ülke kinginin kakao ve kahve çekirdeklerini günlük olarak az toplayan küçük çocukların ellerini bileklerinden babalarına nasıl kestirdiğini fotoğraflarla güne taşıyanlar yok mudur?
Bu apayrı bir hikâyedir, kahveden uzak olan günümüzde.
Eller bilekten kesilmiyor, artık, geride kaldı çünkü.
Kahvenin hikâyesi, oldukça zaman alır, yeri değil.
Gayemiz, kahvenin boykotu mu?
İsteyen özü gürce içebilir, hacimli kahve bardaklarında.
Markalar gittikçe çeşitlendi, son elli yıl.
Hani kahve yetiştiriyorsa bir ülke, markasını geliştirsin.
Kahve üreticisi olmayan ülkeler, markaların sahibi olunca çetrefillik başlar, durur.
Kahve içenlerin çekirdeğini aldıklarını, kavurduklarını, el değirmeninde günlük öğüttüğünü nereden bilsin, şimdikiler?
Paketlenmiş hazır kahveler, yıl boyunca tazeliğini nasıl korur?
İzaha muhtaç değil, idrâke deli gömleği durum.
Kahve, Yemen’den mi geliyor, şimdi?
Okunan kitaplardan oldukça okundu, hikâyesi.
Kahve hakkında kitaplar yazıldı.
Yemen’e gitmişliğimiz yok, bilinse daha iyi olur.
Yemen’e gitseydim, kuşak bağlar, işlemeli hançersiz dönmezdim.
Gidilmeyen yerden hançer mi alınır, bi kahve içmek için mi uzun mesafeler kat edilir?
Kıraathaneler yok, artık. Yasaklayanı kalmadı, kahvenin.
Dünyanın saadet zincirlerinden sayılan kahve içim yerleri, birer sektör haline getirildi.
Bu yerlerin müdavimleri, kazancı yerinde olanların iş görüşmelerini yaptığı mekânlara dönüştürdü.
Kırk yıllık hatırı bilinen bir fincan kahvenin insanın gönül bağıyla ilişkisi kesildi.
Dostluklar kalmadı, her şey parayla pula devşirildi.
Kimilerinin bir saat içinde oturup statü değiştirdiği kahve içim yerlerinde üç-beş kişinin muhabbeti, bize göre samimiyetten, nezaketen, letafetten uzak düştü.
Zor zamanlarda mahcubiyet duymamak için nohuttan yapılan kahveyi hatırlayan kalmadı, günümüzde.
Nohut ve kahve arasındaki ilişkiyi bilmekten uzak düşmüşlüğü anlatmak, oldukça zor.
Katkı malzemeleriyle şekillenen çeşit kahveler, iki elin parmaklarını çoktan geçti.
Bir fincan kahvenin sütlü, sade- az ya da şekerli olması dışında bildiğimiz şekli yoktu, mırra dışında.
Kahve, şekerlemelere ve çikolatalara renk ve tad kılındı. Rafine- granül hali mi dersiniz yoksa bol köpüklü, aroması yoğun olanları mı?
Fincanlar yeterli gelmemiş olmalı ki üç- dört fincan alabilen kaplar, bardaklar kullanıma sokuldu.
Kahvenin çaylısı yapıldı.
Buzlu içeceği piyasada.
Her ülkenin birer ya da ikişer kahve markası oluşturuldu.
Bir fincan kahvenin artık hatırı kalmadı, bu gün.
Emek harcanmadan, çekirdeği kavrulup öğütülmeden, taze sütle buluşmayan, kakule katılmayan kahveler revaçta.
Bu piyasanın borsasında kimi katkıları anlatmaya gerek yok, kanaatimizce.
Tereyağı, krema katılmış kahveler mevcut.
Herkesin damak tadına göre değişen kahve çeşidi, oturulan masada yemek listesi gibi hazır, fiyatlarıyla.
İsteyen ödemesini yapıp fişini göstererek kahvesini alıp, oturuyor masada.
“Self-servis “adı verilen sistemde çalışan sayısı oldukça az, kazanma marjı yüksek.
Yüz gramlık kahve paketi, genelde alınabilir ölçüde, pahada.
Bazen “AVM” denilen halkın her şeyi bulabildiği toplu alanlarda bir fincana ödenen bedelle alınabiliyor, indirimli(?)
Bunları bir yana bırakıp toz, tek kullanımlık, çoğu şeker ve süt tozu, yumurta sarısı, kimyevî maddeler ile katkılı gramajı düşük kahvelerde kahvenin bulunma oranı yüzdelik bir- iki şeklinde.
Kimi kahvelerde fındık ve aroması kullanılıyor, kimine göre fındık kabuğunun kavrulmuş hali.
Şehirlerde hemen çoğu insanın gitmeye can attığı kahve içim yerleri, merkezi alanlar dışında da yer buldu.
Yanında suyu, lokumu, çikolatası ya da drajesi eksik olmayan kahvenin tadına, aromasına doyum olmaz imiş gibi bakanlar az değil.
Elbette kahve bizde sabahleyin kahv(e)altından önce içilirdi, közde yapılarak.
Şimdi mi?
Yoğurdu ayran yapmaya fırsat bulamayanlar türedi, etrafta.
Bu kimselerden yemek yapması beklenir mi?
Kimisinin ocağı tütmüyor, haftalarca.
Sabah-öğle- akşam menüleri telefonla, kapıda.
Sahi bu kahve, nasıl bir zahmetle içim haline gelir?
Kahvenin bir fincanına ödenen bedelle üreticiden kaç kilo kahve alınır?
Belquim, New Holland ziyaretinde çikolata çeşitlerinin fiyatına şaşırmıştık, grupça.
Kakaosu Afrika’dan, fındığı Türkiye’den, bademi başka ülkeden, yağı malûm hayvandan gelen çikolatanın dört yüz gramlık paketi, satılan 1/2 Litrelik üç şişe suya eşitliğine şaşırmıştık.
Bizdeki mekânlarda fincan kahve bedeli bir kilo kahve çekirdeğine bedel iken, kiloluk kahveden kaç fincan kahve çıktığı hesap edilmiş mi?
Biz, patenti alınmış markanın CEO Maaşını, mekân kirasını, çalışanın ücretini, elektrrik ve diğer giderleri ifade edecek kimselere söz hakkı doğuracak ifadeler kullanmıyoruz.
Bu Yemen’den kahve neden gelmiyor, artık?
Yemenli kahve içebiliyor mu?
Yemen’de yıllarca süreceği besbelli körüklenen iç savaşta kaç şehir yerle yek-sân edildi, kaç on bin insan can verdi, çevre ne kadar zarar gördü?
Hiç kimse bize “Kahve Yemen’den gelir/ Gülü çemenden gelir” demesin, musıkî formatında elini kulağına atıp hikâye anlatmasın.
Yemen diye bir yer yok, şimdi.
Kahve var, dünyanın her yerinde.
Yemen’deki çocuklar açlıktan, anneler yokluktan kırılmadığı, insanının toprağa düşmediği zamanlar geldiğinde o toprakların sahipleri değişmiş olacak.
Ne zaman mı?
Yemen’de insan kalmayınca.
“Yemen” derken ” Burası Huş’tur yolu yokuştur” ağıdını da biliriz, unutmuş değiliz, yıllarca “Muş ” diyenleri bilmekten uzak düşmemişiz.
Yemen’ den kahve gelmiyorsa bizim kahve içme durumumuz olmaz, hiç bir zaman.
Bilinmelidir ki ” Ekmek bulmayanlar pasta yesinler” ifadesiyle alay edenler, pasta karşılığının makarna olduğunu bile bile sakladılar, Fransızca âlimlerimiz bile.
Zavallı Antuannet ( doğru yazmış mıyız?) ve kocası giyotinciye teslim edilirken, alnına zorla yapıştırılan bu lekeden habersiz.
Sıpanın nereye gittiğini sual edene, Sıpagetti’nin İtalyona makarna karşılığı “uzun makarna” olduğunu, tepeden bakarak alaycı tavırla belirtenimiz az olmadı.
Sıpalık bu olsa gerek dünde ve bugünde.
Bir milletin yiyeceğine ve içeceğine müdahale eden tröstler için onların ifadesiyle” Terörist” diye bilir miyiz?
Kahve, Yemen’den geldiği zaman kahve içmek için fetva aramaya gerek yok.
Sadece Yemen mi?
Hurmanın iyisi nereden gelirdi?
Halının ve kilimin iyisi nerede dokunurdu?
Yanlış hesap nereden geri dönerdi?
Gönlümün şehirleri bir bir istilâ altındayken, kalkıp kahvenizle kendimi mutlu mu sayacağım?
Adrenalin mi salgılayacak, kahve?
Kahve, Yemen’den gelmedikçe nohut da fasulye de ateşte yandırılıp kömürleştirilmeyecek..
Zeytin yağlı yiyemeyenlerle basma fistan giyemeyenlerle bir işimiz, sözümüz yok, doğrusu.
Yemen’den kahve gelmedikçe…
Yemen’den kahve…
Yemen’den…
*Ara Yazı*
Saçtaki iltihapla beslenmiş sivilcenin bedene verdiği sıkıntı, ruhun çektiği elemin yanında hiçlik taşır.
Patlatılmayan sivilcenin İrini pansumanla dışa atılmıyor.
Saç derisi, esareti kabullenmiş kişinin başında taç kılınmaya mahkûm ise, berber sıfatını taşımanın meslekle alakası ne?
Berberin makası mı yok, usturası mı eksik?
O saçtansa sivilcelerin bereketi, kıllar olmasın, deride.
Bu başın çektiğini, kimler nasıl izah eder?
Sabunla, sımsıcak suyla yıkanan baş, temiz havluyla kurulanınca esnekleşen derinin iki parmakla tazyik altına alınması, irini sağaltır.
Koyu, sapsarı cerahat boşaldığında acı şahikaya çıkar, kan aktıkça rahatlama yayılır, bedene.
Biraz tendürdiyot ve pamuk tamponu ile sızısı artan yaranın üzerine yapılan sıcak uygulaması, acının dindirilmesidir.
Sivilce bu, patlatılmadıkça cerahat azar.
Hem saç dediğin, ormandaki binlerce ağaç değil ki!..
İpince saç teli…
İnsanın yüzüne güzellik katan saç telleri için ne masraflar edilir?
Ne yağlar, kokular, sabunlar alınır, durulur…
Hacmi belli saça, birçok şekil verdiğini insan zihnine mayalandıranlar, altın makasla, çuvallarla parayla ödüllendirilir.
İnsan başından veda etmedikçe her saç teli, ağacın yapraklı dalları gibi değerlidir.
Sevgilinin kakülüne şiirler yazılmamış mıdır?
Sevgilinin tek saç teline kurban edilmiş çok şey vardır, âşık için.
İdam kemendini yok sayıp saçın tek teline asılmayı isteyen şair vardır.
*Ahvâl*
Çocuklar, soğuktan donup ölüyor, açlıktan bir deri-kemik kalmış şekilde.
Üç-beş yaşında yetim-öksüz kalmış çocukların sevgiye, şefkate muhtaç hali, ölümle noktalanıyor, hemen her gün.
Bir ayda beş kez yola revan olanların, derme-çatma çadırlarda susuz-aç hali, soğuğa karşı inadına ayakta durma hali, şaşırtıyor, Kenan Çölleri’nde kimilerini.
İnsanın doğduğu, büyüdüğü toprakla bağı, bu denli kuvvetli başka bir yer var mıdır, günümüzde?
*Ara Yazı*
Yemeğe düşen saç teli sebebiyle kimi tatsızlıklar eksik olmaz.
Yemek olduğu gibi yenmez.
Hani saçtayken yüze güzellik verirdi, saç tellerinin toplamı.
Saç teli, vücudun azasından ayrılınca kirli mi sayılır?
ve hayat devam ediyor, gece-gündüz.
*Sonuç*
İnsanlık toprağa düşüyor.
Canlılar ölüme müstehak görülmüş.
Dünya nizamına kendini yetkili atayanlar, merhametten yoksun.
Kahve içmek istiyorum da Yemen’den gelmiyor.
Hem kahve içen de ölür içmeyen de.
Yanmış, yıkılmış, her yerde sürekli katliamların olduğu yerde kahve içme zevkinden bahsedilir mi?
Bir berbere gidip saatleri bulan traş keyfi söz konusu mu?
Ah, benim gariban insanım, sesime ses vermen yeterli değil, gönlünün yanımda olması da.
Sen kahveni yudumla, köpüklüsünden.
Sen saçını boyala, bakımını yap en iyisinden.
Masalara kurul, yirmi çeşit yemekten tad, çoğunu beğenme.
Ben senin için yazarken ne hâldesin?
Kederimi artırmak için mi dost olduk, seninle?
Bunca acılarla karılmış gönlü, bir cam kasesi sanma ki kırılır.
Bizim gönlümüz, bulunduğumuz topraklarla sınırlı değil, nerede hayatı idâme eden şartlar varsa, orasıdır bizim vatanımız.
Aynı dili bilmesek dahi herkesi kardeş bilmişiz, farklılıklar bizim zenginliğimizdir.
Çok gördüğün acıları gel yüklen ki sırtımızdaki ağırlık hafiflesin, tuza banalım ekmeğimizi.
Kaynak: M. Ali Abakay
- Bu Kez Onlar Objektifin Karşısına Geçti - Ocak 10, 2025
- İsa Kılıç Yazdı: Allah Yolunda Kardeşlik - Ocak 10, 2025
- M. Ali Abakay Yazdı: Kahve Yemenden Gül Çemenden mi? - Ocak 10, 2025