İsa Kılıç Yazdı: Resul ve Sıdk…

Resul ve sıdk…

On dört asır öncesi.

Yeni bir peygamber çıktığına dair söylentilerle bütün Arabistan çalkalanıyor.
Tevrat’ta ve İncil’de bahsedilen Son Peygamber, o olmasın?
Özellikle din adamlarında merak, büyük.
Zaman zaman kafileler halinde Medine’ye O’nu (SAV) görmeye gidiyorlar.

Hıristiyan rahipler, Allâh Resûlü’nün (SAV) huzurunda.

Sohbet ediliyor.

Tabii, misafir rahiplerin hepsi pür-dikkat, O’nu izliyor.
İlk izlenim, çarpıcı bir sadelik, rahatlık ve doğallık.
Ve derin mi derin bir ciddiyet.
En ufak bir gösteriş, telaş, ısrar ve ikna çabası yok.
Sohbet esnasında rahipler, Arabistan’ın iç bölgelerinden geldiklerini söylüyor.
Bunun üzerine Allâh’ın Resûlü (SAV) o bölgeye ait bazı şeylerden bahsediyorlar.
Filanca dağ, falanca köprü, filanca çeşme… gibi.

Rahipler, hayrette. Bu zat, o uzak diyarları nereden biliyor?
Biri, dayanamayıp soruyor:
“-Bunları size Allâh mı bildirdi?”
Mukaddes yüzde kurban olunası tebessüm:

“-HAYIR. BEN KÜÇÜKKEN AMCAMLA ORALARA GELMİŞTİM.”

İşte asıl mucize bu!
Son derece rahat, tabii ve gerçek.
O ağız, sadece doğruyu söyler.
……. …………
İslam, dalga dalga yayılıyor.

Haber geliyor ki Mısır’da ilk zaferler kazanılmaya başlanmış. Demek, yakın bir zamanda Mısır da İslâm âlemine dahil.
Allâh Resûlü (SAV) bu haberle son derece memnun oluyorlar.
Bir müddet sonra Mısır fatihi, muzaffer komutan Amr b. Âs, huzura giriyor ve tebrik ediliyor, iltifat görüyor.
Öyle ya, koca Mısır’ı İslam âlemine katmış ve Âlemlerin Efendisi’ni (SAV) sevindirmiştir o.

İltifata doymayan Amr b. Âs, soruyor:

“-En çok kimi seversiniz, ey Allâh’ın Resûlü?”
İki Cihan Serveri (SAV) cevaplıyorlar:

“-AİŞE’Yİ”
Müthiş!
Hem o taassup devrinde,
Hem o kalabalık erkekler grubu içinde,
Hem de bir erkek, bir koca olarak…
En özelinizi, en mahreminizi ilan edeceksiniz; üstelik isim vererek.
Çünkü o, Peygamber’dir ve…
Zaman, mekân, şartlar, pozisyon ne olursa olsun…
O ağız, sadece doğruyu söyler.
……. ……..
Mekkeli putperestlerden bir heyet, Suriye’de, İmparator Heraklit’in huzurunda.
Sözcüleri de şu meşhur Ebu Süfyan. (Sonradan iman etmiş, kabul görmüş, sahabi olmuştur.)

Konuşur Ebu Süfyan:

“-Ey imparator, içimizden biri çıktı. Allâh’ın elçisi olduğunu ilan etti. Bunun üzerine baba, oğul, kardeş… birbirimize düştük. Aramızda harpler oldu, kan döküldü. Şu anda Medine denilen, çok stratejik bir bölgeyi yurt edinmiş bulunuyorlar. Ticaret yollarımız, kervanlarımız tehlikede. Sayıları da gittikçe artıyor. Ey imparator, bunlar ileride sizin için de tehdit olacaktır. Bize yardım ediniz, silah ve asker veriniz.”

İmparator düşünceli, kararsız, sorar:

“- Yani o Peygamber’im diyen kişi yalan mı söylüyor sizce? (Hâşâ)

On kişilik Arap heyeti , infial içinde, ayakta. Ebu Süfyan, haykırır:

“-Ey imparator! Biz O’na şâir, sihirbaz, kâhin… deriz, O’nu düşman kabul ederiz; hatta fırsat bulsak, öldürürüz! Ama yalan ha?.. Bin kere hâşâ!.. Biz O’nunla harb ederken bile O’nu ‘El-Emîn’ diye çağırıyoruz!”

Müthiş!

Düşmanları tarafından bile böylesine saygı görmenin bir başka örneğine tarih şahit olmamıştır.
Çünkü kendileri, Peygamber’dir ve…
O ağız, sadece doğruyu söyler.

Onun getirdiği hakikate tabi olmak dileğiyle…mübarek ola..dost.

Kaynak: İsa Kılıç

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.