İdris GÜNAYDIN Yazdı: BİR ÇINAR GÖÇTÜ DÜNYADAN
BİR ÇINAR GÖÇTÜ DÜNYADAN
1978 lerin Türkiye’sinde Samsun Yüksek İslam Enstitüsünde talebeyim. Okulumuz Asri Mezarlığın yanında, Samsun’a Kız İmam Hatip Lisesi olarak başlanmış ve fakat Yüksek İslam Enstitüsü açma hakkı Samsun’a da verilince acele bir okul arayışına girilmiş ve kız okulu,inşaat halinde iken enstitüye tahsis edilmiş.
Kalorifer yok… Benden iki yıl önce açılmış olan okulun kaloriferi yok. Çatı yapılmamış; yağmur yağdığında sular sınıflara doluyor. İki yıl öncesi ne gibi eksikleri vardı, bilemiyorum!
Öğrenciler; çoğunluğu Karadeniz Bölgesinden gelmiş, bir kısmı aynı zamanda İmam Hatip…İçimizde çok ama çok fakir olan da var.
İmam olanlar,memur olduğu için en iyilerimiz…
Hoca kadromuz; şimdilerde hepsi profesörlük payesiyle emekli olan hocalarımız o zaman asistanlar fakat çok gayretli, çok verimlililer.
Tüm bunların merkezinde bir insan var: kurucu müdürümüz Mustafa Uzunpıstalcı.
Dün kaybettiğimiz ve bugün dar-ı bekaya uğurladığımız Prof. Mustafa Uzunpostalcı…
Sıfırdan bir okulu inşa eden, Samsun Yüksek İslam Enstitüsü Samsun İlahiyat Fakültesi oluncaya kadar okula “altın çağını” yaşatan Mustafa Uzunpostalcı…
İlahiyat olunca Ankara İlahiyattan proflar falan geldi. Baktık ki; bizim asistan hocalarımızın eline su dökemezler!
Şimdi hala kalite aynı mı bilemiyorum.
Mustafa Uzunpostalcı hem muazzam bir âlim,hem örnek bir idareci,hem de takdir edilmeyi hak eden bir şahsiyet sahibi…
Cesur,kararlı ve işi bilen biri.
Bir gece bir öğrenci evine ziyarete gittim.Beş kişi bir evde kalıyorlar. İçlerinden biri evli olarak gelmiş. Hanımı memlekette. Arkadaş boş zamanlarında balık ağı örüyor,satıyor ve kendi ihtiyaçları dışında hanımına para gönderiyor!
Evde ise, sobanın arkasında yatıyor. Üzerinde bir battaniye var, altında birkaç minder!
Yastık?
Yastık yok. Elbiselerini katlayıp başının altına koyuyor!
Mustafa Hoca onun ve onun gibilerin elinden tutuyor. Samsun’un hayırseverlerini harekete geçirerek burs buluyor. Okulun üst katını yurt haline getiriyor. Yemekhane açıp muhtaç olanlara yemek çıkartıyor.
Sınıflarda soba yok. Üşüyoruz. Hava soğuk.
Sınıflar,talebelerin vücut ısısı ile ısınıyor. Ama müdürümüzün odasında da ısıtıcı yok. Bir elektrikli ısıtıcı var ama çok önemli misafir gelince yakarmış.
Öğretmenler Odasında da yok…
O yıllar Türkiye’nin kelli felli üniversitelerinde durum böyle mi?
Yoksa; ya oldurur ya da idarecileri yoldurur bir sabır ve şükürden azade öğrenci topluluğu…
Tefsir dersindeyiz.Bir cihad ayeti geldi. Hocamız Mustafa Uzunpostalcı bu ayetin manasını veriyorken bir arkadaşımız sordu: “Bu zamanda cihad yapabiliyor muyuz hocam. Kanunlar yasaklıyor?!..”
Hocamız: “Hiçbirşey yasak değil. Yöntemi bileceksin. Ben Ankara’da, bir toplantıda, Kenan Evren’in bizzat eline “Türkiyede din eğitim ve öğretimine olan ihtiyacı içeren, belge ve verileriyle bu ihtiyacı vurgulayan bir mektup verdim. Hakkımda dava mı açtı? Beni hapse mi attırdı?”
Arkadaş: Ama hocam,bir ilde bir hoca vaaz verdikten sonra tutuklandı!”
Mustafa Uzunpostalcı: “O kişi orada İslamı anlatmamıştır. Devletin laik yapısı aleyhine atmış, idarecilere kafir v.s demiştir…”
Birgün İmamı Azam’ın El İhtiyar kitabını okuyorum: Bir pasaja takıldım. İslamda evlilik konusu. Evlenecek kişilerle ilgili, kadınların rızasını almakla ilgili kısmı okuyorum. Aynen şöyle yazıyor: “Bakire bir kız birileri tarafından istendiğinde babası kızına soracak. Kız evet derse,susarsa,gülerse, sessiz sessiz ağlarsa bu hal kızın evlenmek istediğini gösterir.
Bir yerden atlamakla, zıplamak veya hastalık yönünden bekareti izale olan ile, bir kez zina eden de kız hükmündedir.”
Ben bu pasaja takıldım. Bir kez zina eden nasıl kız sayılır?
Çeşitli kimselere sordum,acayip cevaplar aldım. Okul Müdürüm Mustafa Uzunpostalcıya sordum. Beni odasına çağırdı. Kitaplıktan El İhtiyar’ın arapçasını aldı,okudu ve bir ilim adamına yakışır seviyede: “Evladım,dedi. Bu konu evlilikle ilgili. Babanın kızından rıza almasıyla ilgili. Bir kez zina eden kız da “evet derse, gülerse,susarsa,sessiz sessiz ağlarsa evlenmeye rızası olduğunu gösterir. Altında devam ediyor; dul kadın kız gibi değildir. Onun mutlaka ‘evet’ demesi gerekir. Konunun aklına takıldığı gibi içeriği biyoloji değil evlilikte rızadır.”
Elini öptüm ayrıldım. Beni aydınlattı. İkna etti. Ciddiye alıp ilgilendi…
Rabbim rahmet eylesin.
Evet, bir çınardı o. İlmiyle,kemaliyle,âmiliyle… Osmanlıda sözü edilen âlim tipini onda görmüştük.
İki yıl önce Ladikte Yaşar Koca Beyin hanesinde Recep Koçak, Yaşar Koca, Mustafa Uzunpostalcı Hocam ve ben bir kahvaltı yapmıştık. Son görüşmemizde yine kendisini boş bırakmamış ve bilgi dağarcığından istifade etmeye çalışmıştım.
Alimim diye orada,burada,kısa pantolunlarıyla gezinenleri de görüyoruz.
Ey dünya! İyi insanları aramızdan aldığın için saygı görmüyorsun lakin onların yerini dolduracak yenileri hazırladığın için saygı görüyorsun.İnşaallah.
Sevgili hocam! İyi insanlar iyi atlara binip giderler. Rabbim çıktığın bu yolculukta atını “Seklavi Cedan” kılsın. Amin,vesselam.
Kaynak:İdris Günaydın
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024