Hasan Gümüş Yazdı: Her İşin Başı Edeptir

Alçak Şeytan’a, ‘Hz. Âdem’e secde et!’ emri geldiğinde secde etmekten kaçındı, “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.
Bu cevap üzerine Cenâb-ı Allah, gurur ve kibrin kulu-kölesi olan Şeytan’ı Cennet’ten attı. Ona kıyâmete kadar süre verdi “Şeytan, ‘Mâdem ki, beni rahmet ve Cennet’inden kovup azgın bıraktın, andolsun ki, ben de insanlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunda onlar için (pusu kurup) oturacağım. Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından (her yönden onları azdırmak için) yanlarına gelip sokulacağım (ve onları azdırıp saptıracağım), sen de onların çoğunu şükrünü (kulluğunu) yerine getirenlerden bulamayacaksın” dedi.
Şeytan suç işledi, cezası Cennet’ten çıkartılmak oldu. Suçu kendi iradesiyle işlemesine rağmen, kabahati Cenâb-ı Allah’a yükleyerek edepsizlik yaptı. Pişman olmadığı gibi Cenâb-ı Allah’a ‘beni sen saptırdın’ diyerek iftira attı. Şeytan bundan dolayı ebedîyen kovulmuştur, ebedîyen Cennet’e giremeyecektir.
Allah Teâlâ, Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’yı da Cennet’te iskân etti. ‘Şu ağaç hâriç dilediğiniz yerden yiyin. Şeytan’a dikkat edin, o sizin düşmanınızdır.’ “Sakın o sizi (Cennet’ten) çıkarmasın, sonra (dünyada) zahmet çekersin(iz)” buyurdu.
Bu ikazlara rağmen, Hz. Âdem ve eşi, Şeytan’ın verdiği vesvese ve telkinlere kanarak yasak ağaçtan yediler. Ceza olarak Cennet elbiseleri üzerlerinden soyuldu, çıplak kaldılar, ayıp yerleri açıldı; Cennet yapraklarıyla ayıp yerlerini örtmeye çalıştılar.
Cenâb-ı Allah onları da Cennet’ten çıkardı. Ancak onlar kusuru, kabahati kendilerinde buldular. “(İkisi de) ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan muhakkak biz ziyana uğrayanlardan oluruz’ dediler”.
Takındıkları bu edep karşısında, Rabbimiz onları affetti. Dünyadaki geçici hayatlarını tamamladıktan ve kıyâmetin gerçekleşmesinden sonra Cennet’teki yerlerini tekrar alacaklardır.
Evet, hürmet eden hürmet görür, şeker getirene badem helvası ikram edilir. Firavun’un sihirbazları Hz. Mûsâ ile kindârâne mücadeleye giriştiler. Bütün hünerlerini göstererek Hz. Mûsâ’yı haksız, Firavun’u gâlip kılmak istiyorlardı. Bir bayram günü halkın önünde Hz. Mûsâ sihirbazlarla buluştu. “Sihirbazlar, ‘Ey Mûsâ! Hünerlerini istersen önce sen ortaya at, istersen biz ortaya atalım’ dediler. Mûsâ, ‘Hayır! Siz atın!’ dedi. Ellerindekini attılar. Bir de baktı ki, onların ipleri (halatları) ve değnekleri, düzenbazlıkları yüzünden kendisine hakikaten (yılan şeklinde) koşuyor gibi görünüyor”.
Sonra Hz. Mûsâ, âsâsını yere attı. Âsâ gerçek ejderhâ oldu. Sihirbazların iplerini, değneklerini teker teker yuttu. Sihirbazlar şaşırdı imana geldiler. “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine iman ettik dediler.”
Sihirbazlar böylece Mûsâ’ya edepli davranmanın, ona hürmet etmenin karşılığını aldılar. Çünkü. ‘Ey Mûsâ hüner göstermeye sen mi başlayacaksın, biz mi başlayalım?’ diyerek Hz. Mûsâ’ya saygı göstermiş oldular. Bunun karşılığı da hidâyete ermeleri oldu.
Hz. Mevlânâ şöyle der: “Oğul! Edepten ayrılma; lokmana dikkat et, konuşmana dikkat et! Zira lokma ve konuşma kâmil insanların işidir. Eline her geleni yeme, diline her geleni söyleme!” Hastalar da dilediklerini yiyemezler. Yiyemezler çünkü tansiyonları çıkar, şekerleri yükselir. Bilmeyenler konuşamamalılar, çünkü yalan yanlış konuşurlar da günaha girerler ve dostları arasında mahcup olurlar.
Gevezelik yapma! Aklının ermediği konulara girme! Mâlâyânî şeyler zaman israfıdır. Sen kulak ol, dinle! Dikkat edersen, çocuk önceleri sadece süt emer, konuşmaz susar, adeta kulak kesilir; ama beynine bilgi kazınır. Zira kelâm evine kulaktan girilir. Dinleyen bilgiyle dolar; konuşan kuyudan suyu alır, yine kuyuya döker, bilgisi artmaz.
Dinlemeden bilmek Cenâb-ı Allah’a aittir. Çünkü O, bilginin yaratıcısıdır. Hikmet sahibi olmak istersen sırtına aba çek, virâneye çekil ve orada gözyaşları dök. Bulanlar hep orada buldular. Hz. Muhammed (sas) Hira’da, Hz. Mûsâ (as) Tûr Dağı’nda, Hz. Îsâ (as) Zeytin Dağı’nda, Hz. İbrâhîm (as) mağarada, sâlihler hep çile hanelerde buldular. Üstâd Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “Dünyaya kapalı Allah’a açık” mekânlarda buldular.
Hz. Âdem günahından gözyaşlarıyla kurtuldu. Sen de âdemoğlusun, Gönül ateşinden, gözyaşından nidâ yap, gönül bahçen dirilsin, gönlünde çiçekler açsın. Yağmur damlaları olmadan bahçelerin dirilmesi mümkün değildir.
Helâl lokmadan hikmet, kemâlat, aşk, ilim, vecd; haram lokmadan ise gaflet, haset, gurur, kibir doğar. Hiç buğday ekip arpa biçildiğini, atın eşek, eşeğin at doğurduğunu gördün mü?
Arslan ot yemiş, kuzu gibi melemiş. Edep, irfân, ilim, ihlâs sahipleriyle otur, onlarla dost ol, onlara benze, onları taklit et. Ancak önce edep! İllâ edebe riâyet et!
Ehl-i irfân meclisinde aradım, kıldım taleb,
İlim en geridedir, illâ edeb illâ edeb!

Kaynak: Hasan Gümüş

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.