Habbab Çetin Akdeniz Yazdı: Yaşanmış Hazin Bir Aşk Hikâyesi

Yaşanmış Hazin Bir Aşk Hikâyesi

Ümit verip yarı yolda bıraktığınız insanin gönül sadakasını iki cihanda da ödeyemezsiniz..!
Mardin’de iki bloklu bir sitenin bahçesine süs havuzu yapıyordum.
Yürüme yolları ve benzeri sert zeminleri de Bingöl’den gelen bir ekip yapıyordu.
Yaklaşık on kişinin çalıştığı bu inşaat alanında çalışan ustalardan bir tanesiyle işlerin seyri gereği daha çok diyaloğum olmuştu.
Bingöl’lü bir Kürt genci olan bu otuz yaşlarındaki inşaat ustası evli ve iki çocuk babasıydı. Sürekli düşünceliydi ve acı dolu çehresiyle uzaklara takılıp kalarak hayallere dalıyordu.
Yine onu garip bir halde iken fark ettim. Ayak parmaklarını seyrediyordu. Ona seslendim ama oralı olmadı. Yanına varıp omuzuna dokundum. Tırnakları kanıyordu.
Zihninin derinliklerine o kadar dalmıştı ki çevrede olup biten hiçbir şeyi görmüyor, kendisine seslenenleri de duymuyordu.
Yanına oturdum. Gözleri ıslaktı.
‘Tırnakların parçalanmış, pansuman yapılmalı’ dedim.
Umursamadı.
Kolundan tutup çekiştirdim. Kalkmak istemiyordu.
Nihayet güç bela ikna ettim. Bir süre sonra ayaklarını yıkadı ve işe koyuldu.
Bu yaşta bir gencin bu denli derin ne gibi bir derdi olabilirdi.
Paydostan sonra biraz sohbet ettik.
Yıllar önce bizzat yaşayanından dinlediğim içler acısı hikayeyi şimdi sizlerle paylaşıyorum.
Bu arkadaş, yirmili yaşlarında iken Zeytinburnu civarında küçük çaplı bir fabrikada çalışıyormuş.
Bu fabrikada iki de Rus vatandaşı bayan çalışıyormuş.
Bizim genç bu kızlardan birine tutulmuş. Kıza ona karşı olan hislerini ve niyetini açıklamış.
Rus kızı bildiği çat pat Türkçesiyle genci uyarmış.
Kendisinin Hristiyan olduğunu söylese de genç niyetinde ısrarcı olmuş.
Gencin kişiliği ve mertliği Rus kızını çok etkilemiş.
Zira Rus kızı gencin niyetinin ondan faydalanmak olmadığını, gerçekten evlenmek istediğini anlamış.
Birbirlerine olan ilgi ve sevgilerini evlenerek pekiştirmişler. Küçük bir dairede ve arkadaşlarının da şahitliğiyle evlenip yuva kurmuşlar.
Derken çok kısa bir süre sonra Rus gelin Müslüman olup tesettüre bürünür. Namazlarını ve ibadetlerini büyük bir heyecan ve hevesle eda eder. Evliliklerinin ikinci yılının başlarında gencin annesi arar. Telefonda feryat figan eden anne gencin köye dönmesi için yalvarır durur.
Telefonların ardı arkası kesilmez. Oğlunun bir Rus kızıyla evlendiğini bir türlü kabullenemeyen anne sürekli telefonlarla oğlunu köye dönmeye ikna etmeye çalışır.
Karısını boşamazsa hakkını helal etmeyeceğini söyler durur. Her fırsatta Rus kızından gelin olmaz diyerek söylenir durur. Bir süre sonra genç bu söylenmelere karşı daha fazla katlanamaz ve annesini tersler. Ama anne ne yapıp edip genci ikna etmenin yolunu bulur.
Ağır hastalandığını ve ölüm döşeğinde olduğunu haber eder.
Genç adam durumu eşine anlatır. Kaynanasının kendisini istemediğini bilse de eşinin sevgisinden ve sadakatinden zerre kadar şüphesi olmayan Rus gelin, eşini yolcu eder.
Nihayet genç adam köyüne gelir ve annesinin hasta olmadığını görür. Çılgına döner. Anne ise yalvarır ve şefkatle yaklaşıp oğlunu sakinleştirir.
Ve zaman su gibi akıp gider. Genç adam Müslüman olmasına vesile olduğu karısını unutur. İstanbul da bir evi olduğu ve kendisini bekleyen bir karısı olduğu hiç aklına gelmez. Genç adam ikinci evliliğinin üzerinden geçen dört yıldan sonra ilk eşini hatırlar.
Dünyası başına yıkılır. Kendisine bir tür büyü ya da sihir yapıldığını düşünür. Annesinden şüphelenir. Şüphesinde de haklı çıktığını anlar.
Gözlerinden yaş, yüreğinden kan fışkırır. Alelacele İstanbul’a gelir. Evinde başkalarının oturduğunu görünce ateşler içinde kavrulur.
Fabrikaya gider. Sorar soruşturur.
Öğrenir ki karısı tam iki yıl boyunca yollarını gözleyip durmuş. Arkadaşı ısrarla Rusya’ya dönmesi gerektiğini söylese bile o, kalıp eşinin gelmesini beklemiş.
Anlattıklarına göre kızcağız ne İslam’ı bırakır, ne tesettürünü çıkartır ve ne de namazlarını terk eder.
Evlendiği ilk günkü gibi Müslüman olarak yaşamını sürdürür. İki yılın sonunda kızın ailesi gelip götürür.
Genç adam karısının peşinden Rusya’ya gitse de izini bulamaz.
Bunları bana anlattığında tırnaklarındaki yırtıkları çekiştirip duruyordu.
Tırnaklarını taşlara mı vurdun Emrullah diye sordum.
Yüzüme bakıp yutkunarak konuştu.
‘Bunu yıllar önce yapmalıydım. Belki ayaklarım kırılırdı da bu ıstırap dolu hayata mahkum olmazdım.
Onu bulup, bir saniyeliğine de olsa görebilmek için sahip olduğum her şeyi feda etmeye hazırım….
Kaynak: Habbab Çetin Akdeniz

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.