Büşra Günhan Yazdı: Kitap Tanıtımı: Çağdaş İnkârcılık-Muhammet Altaytaş (2007)

Kitap Tanıtımı
Büşra Günhan (Trakya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Öğrencisi)
Çağdaş İnkârcılık, Muhammet ALTAYTAŞ (2007)
Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Muhammet Altaytaş, 2007 yılında henüz doktora talebesi iken kaleme aldığı Çağdaş İnkârcılık isimli eserinde, Batı Aydınlanma felsefesinden üreyen ideolojiler bütününün, dinin hayatın içindeki konumunu nasıl gerilettiğini, ‘insani hayatı’ nasıl ‘beşerî/biyolojik yaşam’ seviyesine indirmeye gayret ettiğini kademe kademe okuyucuya sunmuştur. Burada beşeriyet ve insaniyetle kast edilenin insanın ruhi ve bedeni tarafı olduğunu söyleyebiliriz. İnsan dünyaya beşer olarak gelir. Beşer ise sadece bedensel olarak var olabilen ruhu henüz biçimlenmemiş insan adayıdır. Beşerin ruhu/şahsiyeti içine doğduğu toplumun inancı, değer yargıları, bu inanç ve değer yargılarının yaratığı kültür ile şekillenerek biçim kazanır. Beşeri, şahsiyet sahibi bir varlık/insan haline getiren, bir insan topluluğunu ise ‘kimlik sahibi bir millet’ haline getiren diğerlerinden ayıran kültürdür. Batının özünde inkâr metafiziğinin bulunduğu kavramlara yaslanarak ‘özgürlükçülük’ adı altında kılıktan kılığa soktuğu küresel kültürü körü körüne taklit etmek sadece kültürü tahrip etmekle kalmaz. Bununla beraber toplumdaki bireylerin şahsiyetini, zihniyetini, inançlarını ve milli kimliği de tahrip eder. Nihayetinde insanın biricikliğinin ve eşrefi mahlûkat oluşunun inkârı, bireyin insaniyetinin inkârı ve milli kimliğin tahrifi ile sonuçlanır.

Yazar, insan/iman hayatını tehdit eden bu gidişatı, anlaşılır bir anlatım biçimiyle gözler önüne sermiştir. Öncesinde teorik bir çerçeve oluşturmuş konuyla ilgili metafiziksel bütünlüklü bir zemin oluşturmak bakımından, “iman, inkâr, din ve İslam” kavramlarının mahiyetini okuyucuya genel olarak sunarak başlamıştır. Konun zeminindeki iman, hayatın içinde sınırlı bir alan değil, sütü dönüştüren maya misali, sirayet ettiği şahsiyeti bütünüyle kuşatıp dönüştüren varoluşsal bir gerçeklik olarak tarif edilmiştir. Buna göre iman kalpte ya da zihinde olup biten soyut bir kanaat ya da inançtan ibaret değildir: “İman bir fethediliş veya yok ediliştir; bizim varlığımıza girer bize emreder: yaşamı değiştirir.” Hazreti Ömer’in Müslüman oluşuna atıfla genişletilen iman kavramı özünde müminin topyekûn dönüşümünü anlatır. İnkâr ise örtmek, gizlemek, nankörlük etmek manalarına gelmektedir. Allah, varlığını fıtrata ve kalbe nakşetmiştir Allah’ı inkâra kalkışan kimse kendindeki fıtri, kalbi ve akli delilleri örterek hakikati inkâr etmiş olur. Aynı zamanda inkâr başta varlığımızı borçlu olduğumuz Yaratıcı’nın sunduğu bütün nimetlere karşı sergilenmiş bir nankörlüktür. Yazar imanının ve inkarın anlatımında çokça anekdot kullanarak güzel bir perspektif ortaya koyar.
Tarih ve hayat, iman ve inkâr arasındaki ilişki ve çatışmanın serüveni olarak ele alınmıştır. Zira Hak ile batıl, iman ve inkâr, adalet ile zulum arasındaki mücadele insanlığın başlangıcından beri tarihi bir gerçeklik olarak varlığını korumaktadır. Bu macera, inkârın kılıktan kılığa girdiği çağımızda çeşitlenerek ve derinleşerek devam etmektedir. Yazarın ifadesiyle: “Eğer günümüzde bir farktan söz edilecekse, kılıktan kılığa giren inkârın teşhisinin daha güç hale gelmesinden bahsedebiliriz. Eğer şeytanın en büyük ‘marifeti’ hakkı batıl, batılı da hak suretinde göstermek ise, her halde tarihin hiçbir döneminde şeytan günümüzde olduğu kadar araç ve yöntem bolluğuna sahip olmamıştır.”
Kitapta inkârın kaynakları olarak ele alınan etmenler üç ana bölümde ele alınıyor. Önce, modern kültürün dayandığı inkârcı felsefi akımları, akabinde bu akımlardan doğan siyasi, iktisadi ve ideolojik sistemleri son olarak da insanın yapısında dinden oluşan boşluğun telafi edilmesi için üretilen sahte ve paralel dini nitelikli etmenlerden bahsedilmiştir. Felsefi akımlardan, Materyalizm (Maddecilik), Pozitivizm (Olguculuk), Deizm (Yaradancılık), Sekülerizm (Dünyevileşme), Hümanizm (İnsancılık), Nihilizm (Yoksayıcılık/Hiççilik), Freudizm, Darwinizm; Siyasi, İktisadi ve İdeolojik Sistemlerden, Marksizm ve Kapitalizm; Dini Nitelikli Etmenlerden Diyalog söylemi ve Misyonerlik, Uzakdoğu din ve kültürleri, Yoga ve Meditasyon, Reenkarnasyon (Tenasûh, Ruh Göçü), Sağlıklı Yaşam Önerileri ve Akîdevî Arka Planı, Uzakdoğu Sporları ve Akîdevî Arka Planı; ayrı bir başlık altında da Kültürel Yozlaşma ele alınmıştır.
Tüm bu inkârcı ve yozlaştırıcı kavramlardan sonra yazarın çıkış yolu olarak Kur’an-ı Kerim’in takdim ettiği dünya görüşünü işaret etmesi dikkat çekicidir. Hocamızın uzmanlık alanının kelam olduğunu da göz önünde bulundurursak ayetleri yerli yerince ve etkileyici bir şekilde kullanmasına şaşmalıyız. Yazarın inkârın dayandığı bu felsefi ve ideolojik anlayışların özde yeni olmadığını, asırlar öncesinden Allah’ın kelamında tahlil ve tarif edildiğini, değişenin sadece şekil ve sunum olduğunu göstermesi, her kesimden okuyucuyu bahsi geçen inkârcı felsefe ve ideolojiler hakkında yeniden düşünmeye sebep olmaktadır.

Kitaptan, modern kültüre sirayet etmiş olan inkârın ustalıkla ve kurnazca örtülmüş olduğu anlaşılmaktadır. Zira yazara göre bu kültür, varlığın maddeye indirgenip mananın inkâr edildiği, insanın bedene indirgenip ruhun inkâr edildiği, hazların kutsandığı, hayatın dünyaya indirgenip ahiretin inkâr edildiği, ölmeyecekmiş gibi aldatıcı ve sahte bir yaşamın yüceltildiği metafizik kabullere dayanmaktadır. Yine bu anlayışta bilgi bilime indirgenmiş, bahsi geçen inkârcı metafizik kabuller bilimsel kılıfla piyasaya sürülmüştür. Sonuçta geldiği noktada bu yeni bilim ve teknik bir hakikat arayışı olmaktan uzaklaşmış küresel kapitalizmin çarkını döndüren bir araca doğru evrilmiştir. Nihayetinde kapitalizm bilgi, bilim ve insan dâhil hemen her şeyi araçsallaştırmış sermayeyi adeta yeni tanrı olarak hayatın merkezine ikame etmiştir. Özgürleşmek adına Yaradan’a kulluğa isyan eden modern birey sermaye köle olduğunu fark edemeyecek derekeye düşmüştür.
Yazara göre Batı modernliği her ne kadar insan fıtratındaki dini eğilimleri, inanç ve değerleri yok edemediyse de onları tahrif etme, sahteleriyle değiştirme konusunda epey mesafe kat etmiştir. Meselâ ülkemizde son, hakiki ve en mükemmel din olan İslâm’ın inanç ve ibadetlerini küçümseyen bir kesim, çağdaşlık adına Batı’ya imrenerek huzuru yoga ve meditasyon gibi Uzakdoğu menşeli din ve kültürlerde aramaktadır.
Özellikle sekülerizmin günlük hayatta fark edemediğimiz etkilerini, dini nasıl hayattan uzaklaştırdığını anlatarak konuyu örneklerle somutlaştırır. İşte tarif ve tasvir edilen bu inkârcı metafizik bireysel ve kültürel sorunlar yaratarak insanları varoluşsal bir krize, anlam buhranına, nihilizme, tatmin edilemeyen duygusal yoksunluk haline sürükleyerek nihayetinde modernitenin salgın hastalığı olan depresifliğe sebep olur. Yazar bu bağlamda günümüzde pek de alışık olmadığımız üzere Batı modernleşmesini açıkça eleştirmekten geri durmaz.
Sonuç olarak Batı modernleşmesinin bir bakıma görünmeyen metafizikğini ifşa eden kitap okuyucuya çağdaş dünyaya mecbur olmadığımızı hatırlatarak adeta ona hakiki bir dünyanın kapılarını aralar. Yaşadığımız modern çağın kılcal damarlarına gizlenmiş inkârı, deyim yerindeyse ‘ayın karanlık yüzünü’ ortaya çıkartan bu eseri özellikle modern eğitim almış, ekran karşısında sürekli modern Batı kültürüne maruz kalmış genç arkadaşlarıma tavsiye ederim.
Yazımı Sezai Karokoç’un Sûr kitabındaki şu ifadeleriyle tamamlamanın yerinde olacağını düşünüyorum: “İslâm toplumunun yeniden doğuşunda, şuur uyanışı ve bilme savaşıyla birlikte ve onlardan önce girişilmesi gereken iş, ruhumuzun arınmasıdır. Batı sularıyla kirlenmiş, materyalizm buharıyla buğulanmış, inkâr tuzuyla bulanıklaşmış, kuşku ve tedirginlikle bulutlanmış, şüpheyle kararmış ruhumuzun, yıkanıp arınması başlamadan, yeniden doğuş veya dirilişten söz edilemez. Ruhumuzun arınması, Kur’an’ı ruhumuza geçirmekle mümkündür.”
Kaynak: Büşra Günhan( TÜ İlahiyat Fakültesi Öğrencisi)

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.