“BU COĞRAFYA SAMİMİYET İSTER, BAŞKA İHSANA GEREK YOK VESSELAM!”

 

Bu olay geçen hafta yaşandı, Çankırı’da bir ücra okulda 19 mayıs törenlerinde şakalaşan çocuklar böyle dövüldü, hırpalandı işgüzar öğretmen (!) tarafından. Bu fetönün bir zararı da 15 temmuz sonrası vasıfsız öğretmenlerin bu milletin başına bela edilmesine sebep olmasıdır… bu görüntüleri ben 37 yıl önce yaşamıştım, yine o güne döndüm…

Sene 1982…
aylardan kasım, günlerden on…
Beyaz yakalarımız ve manşetlerimiz kara önlüklerimizden çıkartılmış, beyaz ayakkabı bağcıklarımız siyah orlon ip ile değiştirilmiş, analarımız dakikalarca üzerimizde beyaz denetimi yaptıktan sonra siyahlara bürünmüş şekilde okula gönderilmiştik…
***
Yedi yaşındaydım…
Van’da, kenar mahalle ilkokulu olan Tunca Uras İlkokulu’nun Erek dağına nazır arka bahçesinde, bir sıra dizilmiş ve it gibi üşüyerek, öğretmenlerimizin ata’yı anmak için salça kutusundan yaptıkları meşalelere bin bir zahmetle gazyağını doldurmalarını seyrediyorduk…
***
Soğuk hava ve yaptıkları işin ciddiyeti (!) öğretmenleri germişti…
Sağa sola emirler, küfürler savurmaktaydılar…
O an arka sıralardan bir gülme sesi geldi…
Ramazan’ın cılız sesiydi…
***
Yedi kardeşin en küçüğü ve yetimdi Ramazan… İki yaşındayken annesiz kalmış, yedi kardeşin en küçüğü olarak üvey anne insafına kalmıştı, babası ise seyyar satıcıydı, sakattı.
Altın sarısı saçları ve güneşe çalan parlaklıkta bir teni vardı.
Sınıf arkadaşımız Zafer ile konuşurken belli ki çocuksu bir meseleye az biraz sesli gülmüştü…
Yas olan günde “çocukça” gülmüştü henüz yedisindeki Ramazan…
Birden müdür yardımcılarından biri sıraya daldı ve ortaya çıkarttığı Ramazan’ı, güneş rengi teni kan çanağına dönünceye kadar dövdü…
Ramazan, yediği dayağın acısından dolayı bir de altını ıslatmıştı.
Bütün gün Erek dağının ayazında o haliyle bekledi Ramazan…

***

Biz o gün,
Henüz yedisinde çocuktuk ve on kasımlarda yas tutmamız gerektiğini, Ramazan’ın burnundan akan kan ve paçalarına sızan idrarından öğrendik…
Ramazan ise hiçbir zaman düştüğü durumun utancını üzerinden atamadı…
O güne kadar başarılı olan Ramazan, derslerine ilgisiz kaldı ve okulda adı “sidikli” ye çıkınca artık okula gelmemeye başladı.
İlkokulu zar zor bitirdi…
1998 yazında Hakkari’de bir çatışmada öldürüldüğünü öğrendim arkadaşım Ramazan’ın…

***
Biz Ramazan’ı bir on kasım’da dağa sürmüştük…
Biz sürmüştük, yani siz…
Bir çocuğun gülüşünü devlet için tehdit olarak gören sizler sürmüştünüz…
Ramazan o gün;
olması gibi, bir çocuk gibi davranmıştı…ama siz bir devlet gibi değil, ceberut bir düşman gibi davranmıştınız…
Hep birlikte Ramazan’ı dağa sürmüştük…

***

Sadece Ramazan’ı değil…
Sürgüne gönderdiğiniz bir yüzbaşının, bütün sürüsünü panzeriyle ezdiği Nadir’i,
Doktorun ihmali ile kuduran babasına müdahale edilmeyen Emrah’ı,
Burada işe yaramaz diyerek Ankara ötesine ötelediğiniz öğretmenin boşladığı Ali’yi ve nicelerini;
Velhasılı kelam bir nesli siz dağa sürdünüz…

***
Sürdünüz…Öldürdünüz…
Bari şimdi dönüşlerine köstek olmayın…
Oradakiler bizden,
Bizden olmaya karar verdiklerinde hep bizden olacaklar…
Biz eğer onlara “biz” gibi davranırsak onlar da çocuk Ramazan, çoban Nadir, at arabacı Emrah olacaklar inanın…
Her sabah canavarlaşan bizlerin verdiği and’lar engel olamadı gidişlerine, bari samimiyetimiz gelmelerine vesile olsun…
Bu coğrafya samimiyet ister ,başka ihsana gerek yok vesselam…

Saygun ÇELEBİ

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.