BİR GERÇEK ÖĞRETMENİN DRAMI

(A dostlar maalesef dün böyle bir durum yaşadım.)
Kurban Bayramı’nın ikinci günü beş on adım önümden giden Hasan Hocayı tanıdım. Benden beş- altı yaş küçük, fakat kocaman bir yüreği var bilirim. (Geçmişte onunla ilgili yaşadıklarım kocaman yüreği olduğunu yüz kere kanıtlamıştır bana.)
Modern zamanların derviş yüreklisidir. Minnetsizdir. Ahlak, insanlık, dostluk, yardımseverlik … denilen soyut varlıkların ete kemiğe bürünmüş halidir. Yılların öğretmeni değişik özellikleri okullarda çalıştı; en iyi okullardan en düşük okullara kadar, en zengin çocukların okuduğu okullarda da öğretmenlik yaptı en gariban çocukların okuduğu okullarda da öğretmenlik yaptı.
Bir okulda beraber çalışmıştık. Yaklaşıp ensesine bir şaplak vurup bayramlaşmak istedim. Tam iki adım kalmıştı ki önümüzden 8 – 10 yaşlarında birkaç çocuk ona doğru yaklaştı, “iyi bayramlar amca” dediler ve elini öpecek gibi hareket yaptılar. Bizim Hasan, “iyi bayramlar çocuklar” dedi ve kaçarcasına öbür kaldırıma geçti, sanki çocuklarla bayramlaşmak istemiyor gibiydi, şaşırdım. Hayret içinde kaldım. Hayal kırıklığı yaşadım. Hasan hoca’nın kaçışı inanılmayacak kadar müthiş bir olaydı.
Benim tanıdığım Hasan öğretmen çocukları canı gibi sever okuldaki ya da sokaktaki çocuklara sarılır, onlara bayramlarda hediyeler verirdi, bilirim. Fakat bu yaptığı bana gerçekten çok ilginç gelmişti; biraz uzaktan takip etmek istedim ve aynı sahneyi bir daha yaşadım. Hemen seslensem yaptıklarını gördüğümü düşünür ve utanır diye seslenmedim, on – on beş adım geriden takip ettim. Bir müddet gittikten sonra Hasan hocam diye seslendim, döndü sarıldık, bayramlaştık, ne var ne yok ayaküstü konuşuyorduk ki “şu ileride bir çay ocağı var gel oturalım sohbet edelim” dedi.
Uzatmayalım hal hatırdan sonra kendisi anlatmaya başladı. Azizim, dedi. Şu birkaç senedir medyada çıkan haberler, öğrencilerin öğretmenlere, okul müdürlerine iftiraları ve haberlerde okuduğumuz kız çocuklarının babalarına iftiralarından sonra ve bir de mevcut yasalar kadınların bir tek cümlesi ile “taciz ediyor” diye bağırması ile bizlerin suçlu duruma düşmesinden paranoyaklık derecede kaygı duymaya başladım. Dedi. Derin bir iç çekti. Sanki iftiraya uğrayan bütün öğretmenlerin, bütün erkeklerin derdini yüreğinde taşıyormuş gibi derin bir of çekti. Biliyorsun ben yıllarca öğrencilerimi kız erkek olarak hiç düşünmedim, öğretmen arkadaşlarımı da bay bayan olarak hiç düşünmedim… Bir dost, bir arkadaş, bir insan olarak iletişim kurdum.
Hasan hoca bu sözleri anlatırken benim gözümde onun öğretmen ve öğrencileri ile diyalogları aklıma geldi. Bilirim ki Hasan hocanın omzumda pek çok bay ve bayan öğretmen ağlamıştır, ona dertlerini açmıştır, o da bir dost olarak elinden geleni yapmıştır. Bilirim kız ve erkek öğrenciler sıkıntıları olunca Hasan hocayı bulurlar, onunla konuşurlar ve onun omzumda ağlayan, ağlayıp da rahatlayan pek çok kız ve erkek öğrenci bilirim ve daha pek çok şey bilirim… bunları söyleyince gözümün önünden o sahneler geçti, anasının babasının sevgisinden mahrum kalmış ya da öksüz ve yetim olan çocukların bir baba olarak gördükleri ve bazen onların cebine harçlık bırakan bir insandır Hasan hoca. O’nun demin sokakta küçücük çocuklardan kaçmasını da gördüm, bütün bunları zihnimde birleştirince doğrusu canım sıkılmaya başladı.
Hasan hoca anlatıyordu ya ben de bir öğretmen olarak öğrencilerime yakın davrandığım için aynı huzursuzluğu hissetmeye başlamıştım.
Anlatmaya devam etti, bundan yaklaşık bir ay önce İstanbul dışından misafirlerim geldi İstanbul’u gezdiriyordum. Eyüp Sultan’da cuma namazını kıldık kıldık ve teleferik ile Pierre Loti’ye çıkmak istedik. Eyüp’te teleferik için sıraya girdik. 8 – 10 yaşlarında küçük bir kız çocuğu elinde 5 lira kağıt para ile bana doğru geldi, “amca benim bu paramla bu makineden bana su alır mısınız?” dedi, çocuğa baktım ve birkaç saniye içinde zihnimden senaryolar geçti, sapık öğretmen, kız çocuğunu para ile kandıran öğretmen, kız çocuğuna su alarak kandıran öğretmen, ya da yalnızca para alışveriş sahnesini fotoğraflayıp ya da video çekip de çocuklara sapıklık yapan öğretmen gibi videolar paylaşıldığını düşündüm. Hatta iyice bir paranoyak gibi belki şurada ki birkaç kişi cep telefonlarını açıp video çekiyorlardır, fotoğraf çekeceklerdir diye düşündüm. Bütün bu düşünceler bir kaç saniye içinde aklımdan geçti ve çocuğu duymamış gibi arkamı döndüm, kendimden, halimizden utandım.
Maalesef bu duruma düştük artık. Okulda da hiçbir kız ya da erkek öğrenci ile oturup konuşmuyorum. Hatta koridorda bile konuşmuyorum. Zihnimden hep şunlar geçiyor, diyelim ki koridorda öğrencimin derdini dinliyorum, ellerim cebimde bile olsa aynı anda kız bağırmaya başlasa bu öğretmen bana sapık şeyler söylüyor, diye beni kurtaracak bir değer ya da bir yasa yok… Yok maalesef Mehmet abi yok…
Derin düşüncelere dalmış şekilde çaydan bir yudum aldı. Ahh bu çayda olmasaydı ne olacaktı halimiz? Konuşmaya devam etti: Üzgünüm ve artık öğrencilerimin dertleriyle ilgilenemiyorum, işte böyle bizim işler sende ne var ne yok, dedi. Benim gözümden Hasan Hoca ile çalıştığımız aylar yıllar geçti, o gazete haberleri geçti, velilerin çocuklarına bir şey söyleyince çocuğumun psikolojisini bozdun gibi lafları geçti, iftiraya uğrayan öğretmenler, müdürler… Bütün haberler benim de gözümün önünden geçti ve ben Hasan Hoca’dan dersimi almıştım, iyilik sağlık diyerek konuyu havadan sudana getirdim. Dedi ki seni bilirim sen şimdi bu konuştuklarımızı Facebook’ta paylaşacaksın. Evet, paylaşırım dedim. O zaman gerçek adımı yazma, dedi. Ne yazayım, dedim. Hasan Hoca yaz, dedi. Hz Hasan’a atfen öyle olsun. Biliyorsun Hz. Hasan’a da da en büyük kötülüğü eşi yapmıştı, dedi. Evet, biliyorum, dedim.
Senin Şeytanın Pabucu kitabında anlattığın “insandan şeytanların” arasında kaldık, dedi. Bir ara senin kitapta kullandığın Hz. Maturidi’nin yöntemini konuşsak iyi olur, dedi. eyvallah, dedim.
Neyse çaylarımızı içtik ve biraz da politika konuştuk, süresiz nafaka kanunundan söz etti, iyi gitmiyor bu işler dedi.
O konuşurken aklımdan şu ayetler geçti: “şeyatin il insi..”, “Anil arıdiyn min el cahilin…”, “adüvvün mübin…”
İyilikleri engelleyerek kazanacak galiba şeytan ve kötülük, dedi.
Estaizü billah, dedim.
Öğretmenlere koçluk eğitimi verenlerden söz etti, acı bir tebessüm hâsıl oldu ikimizin de yüzünde. Bunu da uzun uzun anlattı. Trajikomik, dedi. Milli eğitimin bir üniversiteyle birlikte düzenlediği koçluk eğitimine katılmış. Bir öğrenciye koçluk yaparken öğrencinin atacağı iftiradan nasıl korunacağını sormuş seminer veren kişiye. Evet, o konuya da dikkat etmelisiniz hocam, demiş seminerci. Yine yüzümüzde acı bir tebessüm hâsıl oldu.
Özellikle son üç beş yıl içinde meslek liselerinde çalışmadan eğitim hakkında konuşanlardan da söz etti. Yine yüzümüzde acı bir tebessüm hâsıl oldu.
Estaizü billah.
Hasan hoca başka şeyler de anlattı.
Bir yazımda kullanmak üzere kendisinden izin aldım. Şimdi, yazmaktan yoruldum. Başka zaman inşallah yazarım.
A dostlar öğretmenler için dua ediniz.

Mehmet Akpınar

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.