Ali SÜZEN YAZDI: İMAMLAR, SADECE NAMAZ KILDIRMA MEMURU MU? (2)
İmam, ‘önder’ demek… İmamlık, Peygamber mesleği. Her imam, hem ne kadar şanslı, hem de ne kadar mesuliyetli bir işe sahip olduğunun şuurunda olmalı.
Edirne Eski Cami’de yıllarca imam-hatiplik yapmış olan Abdullah Yılmaz’a sordum: Görevde olduğunuz süre içinde ilkeniz neydi, diye. Şöyle cevap verdi: “Benim yerimde Hz. Peygamber olsaydı nasıl hareket ederdi? Hep bu düsturla hareket ettim. Görev yaptım.”
Meselenin bam teline merhum Naim Karaman Hoca dokunuyor vefatından çok kısa bir süre önce Altınoluk dergisine verdiği röportajda. Şöyle diyor:
“Genelde hocanın camideki cemaatın yaşlısıyla genciyle pek bir alakası yok. Bu eğitimciler olarak bizim açığımızdır. Hoca cemaati inşa etmeyi gündemine almamış henüz. İş yerlerinin bulunduğu yerlerde cemaatın yaş ortalaması çok düşük. Bunun için de sanayi siteleri gibi yerlerin pilot olarak seçilmesi, bu yerlere sosyal yönü kuvvetli hocaların gönderilmesi, bu hocaların işyerlerinde cemaatını ziyaret etmesi, camilere teşvik etmesi gerekir, diye düşünmüşümdür. Camilerdeki müezzinlere, hocalara, vaizlere, eğitim verilmesi gerekir kanaatindeyim. Hocalarımız her şeyi bilir. Aslında bilir de. Ama bu işin bir aşk tarafı var ya, bir mangalın yanması olayı var ya, işte onu bulmak lazım. Mangalı yakmak kitapla olmaz. Nasihatlaşmayla, sohbet halkalarıyla, pek özel dediğimiz cemaatlarda kümelenmeyle olur. Bugün cemaat çok yerde hocaları aşmıştır. Bugün cemaatı üçe beşe katlayan cemaat mevcuddur. Hoca bunu görüyor ama cemaata yetişeyim diye bir kaygısı yok. Hocanın okuyup sürekli kendisini yetiştirmesi gerekir. Bunun yanında cemaata çok güzel hizmet veren arkadaşlarımız da mevcuddur. Şimdi öyle şeylere şahid olmuşumdur ki, bir camiye mesela bir imam geliyor, cemaat Kırım’daki cemaate dönüşüyor. Sonra bir bakıyorsunuz başka bir imam gelmiş, giden imam kadar da ilmi yok ama, adamın mangalı yanıyor. Cemaatta bir canlanma, bir gençleşme yaşanıyor.”
“Mangalı Yanmak!”
Mangalı yanmak, ne güzel bir ifade. Aşk olacak, dertli olacak, yüreği yanacak ‘daha neler yapabilirim’ diye! Eğer böyle bir derdi yoksa, ‘ben namazımı kıldırırım, ay başında maaşımı alırım’ diye düşünüyorsa, işte o imam, böyle düşünen ve böyle yapan bir imam, manevi mesuliyetten asla kurtulamaz. Buradaki imam sözü; başta Diyanet İşleri Başkan’ını, müftü, vaiz, müezzin… hepsini kapsamaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, sık sık hizmetiçi eğitim seminerleri düzenleyerek ‘mangalı yakmaya’ çalışmalıdır.
Merhum Naim Karaman Hoca’nın şu görüşleri de dikkate değer:
“Çocuklarımız adam olmadıysa biz adam olmadığındandır!”
“Ben yıllardır gençlik meselesini İslâm cemaatının bir parçasıdır diye düşünmüşümdür. Yani vaazlarımızda, bir paragraf açacak olursak ‘Çocuklarımız adam olmadıysa biz adam olmadığımızdandır’ diye söylerim. Tabiatıyla gençlik de bir zümredir, yönelişleri vardır, ihtiyaçları vardır, birçok duyguları kendi çağına göredir. Onların problemlerinin olması doğaldır. Ve onlara, halka göre daha değişik bir şekilde yaklaşmamız iktiza eder. Bu yapılıyor da. Ama daha ziyade konu iletişim vasıtalarıyla ilgili. Yani oturduğunuz yerden gençlere varamazsınız. Dergi kafi değil, gazete ister, gazete kafi değil, TV ister, TV kafi değil, belki video kaset üreten birimlerimizin bulunması icap eder. Mahallelerdeki camilerin, gençlerin isteklerine cevap verecek ünitelere sahip olması gerekir.
“Aleyhissalatü vesselam efendimizin mescidindeki hadiseleri biliyorsunuz. Mesciddeki hadiseleri, oyunları, güreşleri, o kalkan ve kılıçları… Efendimizin onları seyredişini. Şimdi kendi camilerimizde toplamak istediğimiz insanların, gençlerin, kadınların, çocukların, ihtiyarların ihtiyaçlarına cevap verecek üniteleri düşünmemiz lazım. Türkiye’de ibadethanelerin yapımında çok büyük masrafların yapıldığını, fakat fonksiyonel ünitelerin camilere kazandırılmadığını görüyoruz. Camiye iki minare yapıyoruz. Bir minare bugün yaklaşık 80 milyon lira. Yanına bir 80 milyon daha gömmek yerine camiye bir medrese, bir misafirhane, bir aşhane, hangisi lüzumluysa onu yapmak gibi gençlerin imdadına koşmalıyız. Bizim gençlik meselelerine biraz gözlerimiz tıkalı. Çoğu zaman azarlayan bir tavrımız oluyor. Sanki düşmana yamanmış bir ordu gibi bakılıyor. Halk içinde böyle olduğu gibi, eğitimcilerde de gerekli tolerans yok. Kanaatimce biz kendi hatamız yüzünden kaybediyoruz. Türkiye’de gündemde olan her meselenin gündemde olması gerektiği gibi bu meselenin de bizim gündemimizde olması gerekir.”
Not: Mübarek Kurban Bayram’ımızın gerçek anlamda Allah’a yakınlaşmaya vesile olmasını diler, tüm insanlığa ve Alem-i İslam’a hayırlar getirmesini Cenab-ı Hakk’dan niyaz ederim. (A. Süzen)
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024