Adem Çevik Yazdı: Eşcinselliği Normal Olarak Tanımlayan Dayatmalara İtiraz Ediyoruz!

Eşcinselliği Normal Olarak Tanımlayan Dayatmalara İtiraz Ediyoruz!
CEDAW AİHS İSTSÖZ LANZAROTE DSÖ sözleşmeleri ve dayattığı yasalar ve Toplumsal Cinsiyet politikaları cinsi sapıklığı teşvik ediyor!..

Son dönemde devletin yürüttüğü aile politikaları ve medya üzerinden gelen kültürel saldırılar nedeniyle kamuoyunda eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı tepki ve hassasiyet gelişmiştir.

Ancak kanaatimize göre LGBTQPEZ+ bireyler sorunların failleri değil, genelde kurbanlarıdır. Eğer bu insanların -özellikle alt kesimden gelenlerin- ömür ortalamasına, intihar, cinayet ve şiddete uğrama oranlarına, bu insanlardaki uyuşturucu, alkol ve madde bağımlılık istatistiklerine; cinsiyet değiştirme ameliyatı adı altında adeta sakatlanan birey sayısına göz atılırsa, yaşadıkları hayatın çok zor ve sıkıntılı bir bedeli olduğu fark edilecektir. Bu yüzden öfkenin; bu bireylere değil, yeni nesle bu hayatı “normal” ve “özenilesi” gösteren algı merkezlerine yönelmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hedefimiz, fert ve birey olarak bu insanlar değildir. Hedefimiz, gerek insani sömürü, gerek yalnızlık ve çaresizlik, gerek güvenlik, gerek özürlülük, gerek bağımlılık, gerek toplumsal uyuşmazlıklar, gerek farklı zulüm ve sapkınlıklara karşı insanlık tarihinde bulunabilmiş en güvenli çözümün yani “ailenin” ve “akrabalık dayanışma döngülerinin”,  “kutsanmış” bir “bencillik” ve “şehvetçilik” dini ile yok edilmesine itiraz etmektir.

AHLAKIN DIŞLANDIĞI BİR “ŞEHVETPERESTLİK”

Tarihin tüm zamanlarında eşcinseller her toplumda var olagelmişlerdir. Fakat bu zamana kadar hiç bir devlet, toplumunu kanuni yaptırımlarla eşcinsel beğenisi ve ahlakı seviyesinde formatlamayı düşünmemiştir. Toplumun, ahlakın dışlandığı bir “şehvetperestlik” üzerinden formatlanmasına itiraz ediyoruz.

Binlerce yıllık insani tecrübeyi reddetmek ve dinlerin AHLAK temelli toplumunu dağıtmanın; onun yerine şehveti ve bencilliği referans alan hatta kutsayan bir hukuk sistemi kurmanın gerekçesi nedir? Kurulacak toplumun daha iyi bir toplum olacağına dair elimizde, hali vakti yerinde bazı eşcinsel ya da hiçbir değeri sahiplenme becerisi olmayan modern zaman aydınlarının(!) sanrılarından başka bir şey var mı? Şehvet ve bencilliği kutsayan hukuk anlayışının kovaladığı ahlak, namus, şeref, ırz, iffet, mahrem gibi erdemlerin arkalarında bıraktığı boşluğun sıradan insanların tahayyüllerini aşan sapkınlıklarca doldurulmakta olduğunun; hatta ensesti, pedofiliyi, zoofiliyi bile meşrulaştıran süreçleri çağırmakta olduğunun farkında değil misiniz?

Tarihin hiçbir döneminde erkeğin kadınla ilişkisinde evlilik, gayrı meşru ve ahlaksız ilişkilerden daha riskli olmamıştı. Evliliğin, erkek için RİSK alanı olarak tanımlanmasına, evlilikten uzak durmaya ve nikâhsız ilişkilere zorlanmasına itiraz ediyoruz.

Kadına pozitif ayrımcılık adı altında adaletsizliğin meşrulaştırılarak erkeğin mahkemelerde bile çaresiz kılınması; erkeği madden iflas ettiren, her şart altında kadına verilen bitmeyen nafakalar, mal rejimi adaletsizliği,  takılar ve devasa tazminatlar; her hâlükârda çocuğun anneye verilmesi, kadının, çocuk üzerinden erkeğe işkence ve eziyet etmesine imkân tanınması (EYS); kadının beyanının karşısında erkeğin beyanının değersizleştirilip erkeğin ümitsizliğe mahkûm edilmesi; 6284 garabeti ile erkeğin evde, kadının insafına kalmış bir sığıntı durumuna düşürülmesine de itiraz ediyoruz. Yasaların inancımıza fıtrata hukuka aykırı olmasına da itiraz ediyoruz.

Erkeğin, kadının beyanını esas alan “aile içi tecavüz” iftirası ile yıllarca tecavüzcüler koğuşuna düşme ihtimalinin, kadının sinirlerini kontrol edebilen, ahlak, merhamet ve insaf sahibi birisi olmasına bağlanmasını ve diğer uygulamaları, erkeğe yapılmış, evini bir kadınla paylaşma, onunla nikâh kıyma ve sakın ondan çocuk sahibi olma tehdidi olarak okuyoruz. Özellikle son yıllarda hızla artan tek yaşayan insan sayısı tehdidin toplum tarafından ciddiye alındığına işaret olarak görülebilir.

İNSANLIK, ÇOCUK İÇİN AİLEDEN DAHA İYİ VE GÜVENLİ ORTAMI ŞİMDİYE KADAR VAR EDEMEDİ.

Hatta elimizde alternatif bir teklif dahi yok. Bu nedenle bilinçli bir şekilde erkek ile kadına tuzak kuran, onları karşı karşıya getiren, GÜÇ mücadelesine, cedele çağıran ve aile kurumunu “tarihte kalması gereken ölmüş bir kurum olarak gören” sömürgeci dille ailenin yaşayabileceği iklimin yok edilmesine itiraz ediyoruz. Son yıllarda evlenen çiftler arasındaki boşama oranlarının yüksekliği kurulan tuzağın işlediğine delil olarak gösterilebilir.

Evliliğin; kadının, avukatlar ve devlet desteği ile erkeğe kurduğu tuzağa dönüştürülmüş olmasına itiraz ettiğimiz gibi gelenek ya da gösteriş adı altında, ağır masraflarla zorlaştırılmasına ve yürümeyen evliliklerde yeniden bir yuva kurulabilecek zeminin yok edilmesine yani boşanmanın zorlaştırılmasına da itiraz ediyoruz. Aile bakanı, aile hakimi evlenmemis, çocuksuz feminist olmasına da itiraz ediyoruz…

GAYRI MEŞRU İLİŞKİLERİN MERKEZE OTURTULMASINA VE NİKÂHIN ANORMALLEŞTİRİLMESİNE DE İTİRAZ

Adeta bir akıl tutulması çerçevesinde gençlerin zina yapması -bırakın cezaevi ile tehdit etmeyi- “kınamalardan, sitemlerden” bile korunurken, evlenmeleri ve nikâh kıymaları suç olarak tanımlanmıştır. Üniversitelerin çevresinde binlerce kızlı erkekli yaşayan grup hiç rahatsız edilemezken; kızla evlenen ve nikâh kıyan binlerce delikanlı cezaevine atılarak cezalandırılmıştır.

Kızla erkeğin “evlenmeme ve nikâh kıymama kaydı” ile aynı çatı altında yaşamalarının “normalleştirilmesini”, evliliğin ve nikâhın marjinalleştirilmesi ve PROBLEM olarak tanımlanması olarak okuyoruz. Gayrı meşru ilişkilerin NORM, kural haline getirilerek normalleştirilmesine, nikahın ve evliliğin marjinal, suç, günahmış gibi algı yaratılarak toplum dışına itilmesine de itiraz ediyoruz. 

Kanuni dayanağı olan İstanbul Sözleşmesi iptal edilmesine rağmen hâla eğitimde, kültürde, basında, TV’lerde devam ettirilen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Adaleti GENDER projesi ile toplumun formatlanmaya devam edilmesine itiraz ediyoruz.

Özellikle dilde yapılan oynamalarla, medya üzerinden genç neslin şuurunda ahlaki sapkınlıkların ve gayri meşru ilişkilerin meşrulaştırılmasına, insan fıtratını reddettiği gibi erkeği de kadını da reddeden ideolojik, sömürgeci kültürel saldırılara ve bunların devlet politikası olarak topluma dayatılmasına da itiraz ediyoruz.

Sineklerle mücadele yerine önceAHLAK ve önceAİLE SEFERBERLİGİ başlamalıyız. Şiddeti cinsiyetsizlestirmek bataklıktan beslenenlerin fonlananlarin büyümesine yarar. Dostlar alışverişte görsün mantığıyla bataklığı kurutamayiz. Şiddeti teşvik eden içki kumar faiz zina teşhircilik fuhuş yasaklanmalı. Aile aleyhinde faaliyet gösterenler seçilme yasagi getirilmeli kamu görevinden atılmalı kurum kuruluşlara ceza verilmeli, mal varlıklarına el konularak Genetigiyle oynanan aile medeniyetimizin inşaası ihyası için harcanmalı

Sorun sistemin sorunudur, devletin ve iktidarın sorunudur. Kurbanları hedef göstermek, asıl sorunluları ve gerçek failleri gizlemektir.
Kaynak: Adem Çevik
Türkiye Aile Birliği Başkanı

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.