OSMAN ATAMAN BİNER YAZDI: “EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ!”
Yazarımız Osman Ataman Biner bu kez sinema sanatı üzerine yazdı: Bizde gerçek anlamda senarist, yönetmen var mı? Dizilerimiz ne durumda? İlgiyle okuyacağınız bir yazı.
EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ
THE SOPRANO’S
Sanatın birçok alanına ilgili duymama rağmen “sinema sanatı”na özel bir ilgim olduğunu söyleyebilirim. Bunda Urfa Şehir Sineması’nın çok özel bir yeri vardır. Şu an maalesef depo işlevi gören bu sinemanın ilkokul 4. sınıftan itibaren yıllarca “beleşçi müdavim”lerinden biriydim. Yaşıtım teyzem oğlunun bir akrabasının işletmeciliğini yaptığı bu sinema hemen her gün elimizi kolumuzu sallayarak girip çıktığımız, hemen her filmini seyrettiğimiz ve hayal dünyamızı, estetik bakışımızı şekillendiren bir okul görevi görmüştür, hayatımızda. Bu okula yaşım ilerledikçe yazlık kışlık Atlas, Türkmen, İnci, Renkli okulları da katıldı. Cumartesileri okuldaki yarım günlük ders bile bizi sıkarken Pazar günleri 75 kuruşa “8 film birden “ eğitimlerin en zevklisi, en güzeli, en eğiticisiydi…
Öğretmenlik yıllarımda özel hiçbir eğitim almamış olmama rağmen sahnelediğim tiyatro oyunlarındaki başarım bu “okul” sayesindedir. Çünkü seyrettiğim filmleri yaşamaktan öte hemen her karesini o yaşta bile eleştirel bir bakışla seyreder, kendimce “Burada şöyle yapsaydı!… Bu böyle bakmalıydı… Ben olsaydım…vs. tarzda çocukça bakışlarımı dile getirirdim. Bunun bana kazandırdıklarını o yıllarda fark etmem mümkün değildi tabii ki! Bu kötü(!) alışkanlığım hala devam etmekte ne yazık ki! Bu yüzden eşimin, arkadaşlarımın seyrettiği dizilerdeki müdahalelerim yüzünden durmadan azar işitiyorum…
Bu girişten sonra baklayı ağzımdan çıkarayım…. TÜRKİYE’DE DİZİ YÖNETMENİ YOK!… Maalesef bir iki güzel örnek dışında “en baba dizi”de bile beşinci sınıf bir yönetmenlik sergilenmekte… Burada sığınılan mazeret, dizilerin süresinin uzunluğu olabilirse de gerçek anlamıyla geçerli bir mazeret değildir… Çünkü öylesi aptalca dialoglar, öylesine absürd sahneler seyrettiriyorlar ki, o sahneyi sinemadan anlamayan bir seyirci bile daha aklı başında diyalog ve görüntülerle çekebilir… Gerek Kurtlar Vadisi’inde gerek diğer dizilerde maşallah iyiler ellerini kollarını sallayarak Sarayönü’nde dolaşırcasına attıklarını vururken, dünyanın en büyük istihbarat örgütünün ajanları veya Türk paralel devlet istihbaratının elemanları kütük gibi sapır sapır yere devrilmekte…
Kurtlar Vadisi dizisini ilk bölümünden itibaren ilgi ile izledim. İlk bölümleri daha aklı başındayken gittikçe saçmalamaya başladılar… 9. sezonun ilk bölümlerinden sonra eskisi gibi izlememeye başladım 3-5 bölüm sonra ise tamamen bıraktım. Çünkü bu kadar izleyicisi olan ve darphane gibi çalışan bir dizideki yönetim zafiyetini bir sinema-dizisever olarak kabullenemiyordum. 9. sezona kadar neden seyrettiğime gelince… Ben bu dizinin DEVLETİN BİR KANADINCA DESTEKLENDİĞİNİ ve tıpkı ABD-İNGİLTERE vb. ülkelerde olduğu gibi devletin bir kanadının bazı konulardaki mesajlarını bu dizi kanalıyla verdiğini ve geleceğe yönelik operasyonları için de toplumu bu diziyle hazırladığını düşünüyorum… Kısacası bu dizideki mesajları okuyabildiğim ölçüde Türkiye’deki bazı olayları daha iyi analiz edebildiğimi sanıyordum. Bu yüzden tüm yönetim rezaletine ve oyuncu zaafiyetine rağmen izlemeye devam ettim.
Şimdi de günümüzde fenomen olan bir dizi var: Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz… Bu dizi Türkiye’de yönetmen olmadığı gibi SENARİST DE OLMADIĞININ BİR İSBATIDIR… Çünkü bu dizinin ana iskeleti ünlü ABD dizisi THE SOPRANO’S’lardan yürütülmüş!… The Soprano’s GELMİŞ GEÇMİŞ EN MÜKEMMEL DİZİDİR… Bu benim değil, bu alandaki hemen hemen tüm otoritelerin düşüncesidir… En çok izleyici çeken dizilerden biri olan Game of Thrones’in final bölümü 6,6 milyon izleyici tarafından seyredildiği halde The Soprano’s’un diziler içindeki en gerilimli finali 11,9 milyon seyirciye ulaşmış, bunun ötesinde final hakkında iki yıl boyunca yüzlerce analiz yapılmıştır… Seyretmeyenler için finalin sürprizi bozulmasın diye konuyu burada kesmek istiyorum.
Dizinin en önemli özelliklerinin başında tüm oyuncularının İtalyan veya İtalyan asıllı olması gelmektedir. Bunun yanında müthiş karakter tahlilleriyle gerçekçilik mükemmeliyet kazanmış, oyuncular gerçek hayattan birer kişilik haline gelmişlerdir… Dizinin bana göre en renkli siması Paulie Walnuts karakterini oynayan Tony Sirico senaryonun ilerleyen aşamalarında muhbir rolü oynamayacağının garantisini alarak rolü kabul etmiş… İnanın bu diziyi sadece “Paulie” için bile seyredenler var… Bu diziyi izleyecek olanlar Paulie’ye, amca rolünde “Junior Soprano – Dominic Chianese” e ve başroldeki Tony karakterinin annesini oynayan Nancy Marchand’e özellikle dikkat etsinler… Bir dizide hikayenin sağlamlığı, etkili oyunculuk kadar oyuncuların karakterlere kattığı renk de önemlidir… İşte hemen tüm oyunculuklar zirvede olmasına rağmen bu üç oyuncunun karakterlerine kattıkları renk diziyi öne çıkaran etkenlerden başlıcası…
Eşkıya’mızda Reis’in bir oğlu bir kızı var; tıpkı Tony Soprano’nun olduğu gibi. Ancak bizim çocuklar dizide birer süs çiçeğinden başka bir şey değiller. Ne sosyal hayatlarından, ne arkadaşlarından, ne olumlu olumsuz davranışlarından söz edilmez, hiç ama hiçbir özellikleri yer almazken, The Soprano’s dizisinde her iki çocuğun hayatı da dizinin yan hikayeleriyle derinlemesine işlenerek, onları birer süs figürü olmaktan kurtarıp, o dizinin gerçek birer kahramanı haline getiriyor…
Birer aile reisi olarak her iki başrol oyuncusu da hemen aynı dertten muzdarip… Her ikisi de dişli birer eşe sahip olmalarına rağmen çapkınlıktan da geri kalmayan çoğu zaman da bunu yüzüne gözüne bulaştırıp yakayı ele vermenin aczini yaşayan birer mafya babası…Ancak T.Soprano’da kahramanın içine düştüğü durumun ızdırabını gerçekten yaşarken, Hızır Çakırbeyli’de neredeyse bir komedinin içine sürükleniyorsunuz… Hakkını vermek gerek Eşkıya’daki anne figürü de gerçek bir Karadeniz annesi ve çok etkileyici bir performans sergilemekte… Ancak Tony Sopranos’un annesini izlediğiniz zaman bu dizinin neden gelmiş geçmiş en güzel dizi olduğunu anlıyorsunuz. “Düşman başına bir anne” karakteri ancak bu kadar üstün bir oyunculukla canlandırılabilir… Dizide karşınıza çıkan tek bir karakter bile tek boyutlu değil… 6 sezonda 5 Altın Küre ödülü ve 303 yarışma adaylığı boşuna alınmamış dedirtiyor bu dizi…
Mafya dizilerini seviyorsanız The Sopranos’u mutlaka seyredin…Pişman olmayacak ve bugüne kadar seyrettiklerim dizi değil, izleyiciye saygısı olmayan yönetmenciklerin soytarılıklarıymış diyeceksiniz! Unutmadan söyleyeyim, bazı internet sitelerinde Türkçe dublajı da olan diziyi alt yazılı seyretmenizi öneririm…Meraklısı için şimdiden iyi seyirler…
Osman Ataman Biner
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024