“SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİ SAĞLIK MÜZESİ”Nİ, TRAKYA ÜNİVERSİTESİ GENEL SEKRETER YARDIMCISI, ÖĞR. GÖR. HAKAN AKINCI İLE KONUŞTUK
“Orada bir darüşşifa vardır ki; dil ile tarif edilmez ve kalemler ile yazılmaz.” (Evliya Çelebi)
Covid-19 nedeniyle evlerimizde geçirdiğimiz bugünlerde, Edirne’nin Selimiye Camii’nden sonraki en büyük tarihî ve mimari önemine haiz, şehrin en önemli turizm değerlerinden biri olan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’ni, Trakya Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı, Müze Sorumlusu ve Sanat Tarihçi Öğr. Gör. Hakan Akıncı ile konuştuk. Gazi Meclis’in 100. yılında, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin kuruluşunun 23. yıl dönümünde, Külliye’nin dünden bugüne hikâyesi…
Edirne’nin 1361 yılında Osmanlı Devleti’nin payitahtı olmasıyla beraber büyük bir kültürel atılım içerisine girdiğini, kentin bu devirdeki yapılanmasının aynı zamanda Osmanlı’nın imparatorluk evresine geçişinin de altyapısını oluşturduğunu belirten Öğr. Gör. Hakan Akıncı, “Sultan II. Bayezid Külliyesi, kentin diğer yapılarıyla beraber bu geçişin önemli simgelerinden biridir. Osmanlı’nın sosyal ve kültürel çekirdeğinin oluşturulmasında, külliye ve vakfiye sisteminin önemli örneklerinden biri olmuştur.” diyerek, Hoca Sadettin Efendi Tacüttevarih’in Külliye’nin yapımı ile ilgili şu cümlelerini paylaştı: “Sultan II. Bayezid Han, II. Seferi Hümayun’a 1 Mart 1484 tarihinde İstanbul’dan çıkarak Edirne’ye geldi. Edirne kentini şereflendiren padişah, halka geniş lütuf ve bağışlarda bulundu. Şehrin ileri gelenlerinden ve halktan gelen talep üzerine hak ve adaletin hâkimi olan padişah, kente bir şifahane yaptırmayı amaç edinmişti. Bu nedenledir ki yapı malzemesinin hazırlanması talimatını verdi. Tunca kenarında yapı için derin hendekler kazıldı ve yapının malzemeleri buraya toplandı. Tüm hazırlıklar bitince 25 Mayıs 1484 tarihinde Yüce Padişah uğurlu elleriyle bu hayır kurumlarının temelini attı ve sayısız kurbanlar kestirerek yoksulların gönüllerini aldı.”
Öğr. Gör. Hakan Akıncı açıklamasına şu ifadeler yer verdi:
“Mimarı üzerine kesin bir ittifakın olmadığı Külliye dört yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Külliye, üç ana bahçe ve çevresinde teşekkül etmiş olan yapılardan oluşur. Bunlar, medresetü’l-etıbba, darüşşifa, imaret, cami, tabhane (misafirhane), hamam, değirmen, köprü, muvakkithane, mehterhane ve sıbyan mektebidir. Yüzyıllar boyunca bu külliyede tıp öğrencileri yetiştirilmiş, şifahanesinde hastalara şifa dağıtılmış ve imarethanesinde fakir fukara doyurulmuştur. Mumhanesinde mumlar dökülmüş ve tabhanelerinde ise misafirler ağırlanmıştır. Külliyenin içinde yer alan cami Osmanlı mimarisinin klasik dönem mimarlığına giden yolda bazı uygulamaları ile öncü olmuş ve İslam âleminin en saf ve yalın anlatımlı camilerinden biri olarak kabul görmüştür. Darüşşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastaya hizmet vermiştir. Kuruluş vakfiyesinde hastanenin personel kadrosunda 2 cerrah ve 2 göz doktorundan da söz edilmektedir. Bu bilgiler ışığında 1500’lü yıllarda bu mekânlarda göz hastalıklarına dahi bakılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraki yıllarda şifahane, akıl ve ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlamış ve hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra, su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilmişlerdir.”
“Uzun yıllar boyunca hastalara şifa dağıtan bu şifahane 1850’li yıllardan sonra sadece ruh hastalarının tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline gelmiş, savaş ve su taşkınlarıyla bina kullanılamaz hale gelmiştir. 1875 yılında Edirne’yi ziyaret eden Mehmed Esad Safvet Paşa, Külliye’ye de uğramış ve buradaki içler acısı durumu görüp, sadrazama rapor etmiştir. Hemen ardından patlak veren 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında Edirne işgal edilince buradaki hastalar İstanbul’a gönderilmiştir. Bir süre sonra İstanbul’da bu tür hastalar için yer kalmadığı belirtilmiş ve şifahanenin onarılarak tekrar kullanıma açılması istenmiştir. Darüşşifa, 1896 yılında onarım görmüş ve ruh hastalarının tecrit ve tedavilerinde bir süre daha kullanılmıştır. 1910 yılında Alman mimar Cornalius tarafından bir onarımı daha gerçekleştirilmiştir. Hastanenin 1916’ya kadar açık olduğu bilinmektedir.”
“Külliye, Trakya Üniversitesi’ne devri ile bir müddet eğitim binası olarak kullanılmış daha sonra ise bir müze haline evrilmiştir. Camii hariç diğer bölümler, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesi’ne devredilmiştir. Bir süre Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu’nun Restorasyon ve Duvar Süsleme Bölümleri burada eğitim-öğretimini sürdürmüş ve aynı zamanda restorasyon çalışmaları da yürütmüştür. Darüşşifanın, Trakya Üniversitesi bünyesinde Sağlık Müzesi’ne dönüştürülmesi çalışmalarına ise 1993 yılında başlanmış ve 23 Nisan 1997 tarihinde müzenin açılışı gerçekleşmiştir. Darüşşifanın yataklı tedavi bölümü 2000 yılında aslına uygun bir biçimde mankenlerle düzenlenerek dönemin sağlık sisteminin canlandırılması amaçlanmıştır. Darüşşifadan sonra ikinci bölümü olan Tıp Medresesi (Medreset-ül Etıbba) 23 Nisan 2008 tarihinde hizmete girmiştir. Bu bölümde ziyaretçiler 15. yüzyılın tıp eğitimine doğru bir zaman yolculuğuna çıkarılmaktadır.”
“Sağlık Müzesi, kuruluşundan kısa bir süre sonra güçlü tarihi birikimi ve doğru müzecilik yöntemleri ile birçok ulusal ve uluslararası başarıya imza atmıştır. Müzemiz, 2004 yılında en prestijli müzecilik ödüllerinden biri olan Avrupa Konseyi Müze Ödülü ile 2007 yılında Avrupa Miras Birliği ve Mükemmellik Kulübü tarafından verilen En İyi Sunum Ödülü’nü almıştır. 2014 ve 2015 yılında Tripadvisor For Business ile Motif Vakfı gibi kuruluşlarca müze ve kültür alanında ödüller almıştır. Müzemiz, 2016 yılında, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almaya hak kazanmıştır. Bu noktada Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, çok önemli bir başarı örneği olarak hem kültür hem de tıp tarihinde önemli bir yere sahiptir.”
“Bu eğitim ve şifa kurumu, Evliya Çelebi’nin ünlü Seyahatname’sinde de geçmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Külliye’yi, ‘Medresetü’l-etibba ve odalarında talebeler vardır ki, her biri daima Eflatun, Sokrat, Filbos, Aristotalis, Calinos, Fisagor tevhidinden bahseden hâzık, olgun tabiplerdir. “İlim ikidir. Biri dinler ilmi, öbürü beden ilmidir.” sözünün anlamınca, her biri bir fenne yönelip hekimlik ilminde kıymetli kitaplara değer vererek âdemoğullarının derdine deva eriştirmeğe çalışırlar.’ sözleriyle anlatmıştır.”
“Osmanlı eğitim sisteminde medreselerin baş müderrislerin aldığı günlük akçe miktarı ile derecelendirilir ve miktar artıkça o eğitim kurumunun öneminin arttığı anlaşılır. Sultan II. Bayezid Külliyesi’nin tıp medresesi, derece bakımından önceleri 50’li iken sonra 60’lı ve daha sonra da 60 üstü olmuştur. Yani İstanbul Ayasofya Medresesi ile aynı dereceyi taşımaktadır. Bu bilgi ışığında medresenin döneminin önemli eğitim birimleri arasında sayıldığını söyleyebiliriz.”
“Sultan II. Bayezid Külliyesi yüzden fazla kubbe ile örtülüdür. Kesme küfeki taştan 22 dönümlük bir arazi üzerine inşa edilmiştir. Külliye, 3 büyük bahçe ve çevresinde teşekkül etmiş yapılardan oluşur. Birinci bahçede bir selâtin cami ve günlük 250 kişiye aş çıkan imaret bulunur. İkinci bahçede medrese ve darüşşifa, üçüncü bahçede ise doğal afetler ve savaşlar nedeniyle günümüze ulaşamamış çifte hamam, su değirmenleri ve halen hizmet veren 5 sivri kemere sahip köprü bulunmaktadır. Külliye’nin tüm birimlerinde çalışanlar, 1617 yılındaki kayıtlara göre 228 kişidir ve bu kişilere günde 1018 akçe ücret ödenmektedir. Sultan II. Bayezid bu giderleri karşılamak için birçok gelir kaynağı vakfetmiş ve bunları düzenli defterlere yazdırmıştır. Yüzyıllar önce dünyanın ilk modern hastanesi olarak hizmete başlayan Sultan II. Bayezid Külliyesi, günümüzde de medeniyetimizin gerçekleştirdiği başarıları yansıtması açısından üzerine düşen görevi yerine getirmeye devam etmektedir.”
Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu ve üniversite yönetimine verdikleri koşulsuz destek için teşekkür eden, bu destekler sayesinde müzeyi daha da ileriye taşıyacaklarını ifade eden Öğr. Gör. Hakan Akıncı sözlerini şu şekilde tamamladı: “Başta, Edirne sevdalısı merhum Ratip Kazancıgil Hocamız olmak üzere, bugüne kadar müzemizde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor, devraldığımız bayrağı daha da yükseklere taşımak ve güzel Edirnemize değer katmak için var gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Her geçen gün artan ziyaretçi sayımızla, müzemizde her yıl on binlerce misafirimizi ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Sağlıklı günlerde yeniden görüşebilmek dileğiyle… ” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Haber MERKEZİ
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024