İdris Günaydın Yazdı: Hastanedeydim…

HASTANEDEYDİM…

Geçenlerde Giresun Aksu Devlet Hastanesindeydim. Başhekim Dr. Fazıl Kulaklı Bey ile biraz sohbet imkanı bulduk.

Önce güzel misafirperverliğinden ve ilgisinden ötürü teşekkür ederim. Bazı sorular yönelttim kendisine. Mesela sordum:

-Hastanenizde kaç personel çalışıyor?

-2500 personel çalışıyor lakin 800 tanesi çeşitli okullardan stajyer, kalanı da personel, dedi.

Düşündüm. Burası Seka kağıt ve selüloz fabrikası arazisiydi. Burada 300 kişi çalışıyordu. Zamanla bu fabrika teknolojinin gerisinde kaldı. Kendini zamana göre yenileyemedi. 7 milyona özelleştirildi.

Alan firma Milda .. Verdiği taahhütleri yerine getirmedi. Çünkü tahminime göre bazı tahmin etmediği sıkıntılarla karşılaştı. Bence, bir kere fabrikanın yenilenmesi tahmin etmediği bir rakama ulaşıyordu ki; inanırım. Çünkü teknoloji çok eskiydi. Ürettiği kağıt ise saman kağıdı idi. O tarihlerde Türkiye’de saman defteri kalmamış, gazeteler bile bir üst kalitede basılmaya başlamıştı.

Bu kağıt ancak kesekağıdı olarak kullanılabilirdi ki; onu da kim kullanıyordu?

Ağaç bulmakta sıkıntı yaşıyordu. Bu fabrikada ancak çam veya ladin ağacı kullanılmalıydı. Giresun yayla bölgesinde ağaç kalmamıştı. Sonra yenileri dikildi ama bir fidanın ağaç olması için uzmanlar 100 seneyi söylüyorlar. Sovyetler Birliğinden ağaç alınma yoluna gidildi. Sonra Rusya olan o devlet uyandı ve misal: ağacı bir dolara satarken bu sefer hamur satmaya başladı. Ağaç hamurunu elli beş dolara satmaya başladı. Avrupa’da sömürgeci devletlerin ürettiği kağıtlar daha ucuza ithal ediliyordu. Hem de daha kalitelisi… Çünkü bu devletlerin sömürge ülkeleri vardı ve oraların ağaçlarını talan ettiler.

Düşünün 1. Dünya Savaşında İngiltere tüm savaştığı ülkelerin kağıt fabrikalarını bombalamıştı. Amaç, Hindistan’da 500 bin dokuma işçisinin sağ bileğini keserek nasıl Hint kumaşı yerine İngiliz kumaşını dünyada bir numara yaptıysa, kağıtta da İngiltere’nin ürettiği kağıdı dünyaya pazarlamak.

Nasıl olsa balta girmemiş tropikal ülkelerin tüm ormanlarını yağmaladı.

Yine düşünün: Bugün İngilizce dünyanın tüm ülkelerinde okunduğu halde bir ülke bile İngilizce kitap basamıyor ve bu kitaplar İngiltere’de basılıp diğer ülkelere gönderiliyor.

Dr. Fazıl Kulaklı Bey ile sohbetimize devam edelim.

Halk arasında bazı tiplerin, bilip bilmedikleri yere “Seka kağıt fabrikası ne oldu?” sorusuna cevap veriyoruz. Seka kağıt fabrikası bu saydığım ve saymadığım sebeplerden dolayı özelleştirmeyle aldığı fabrikayı devlete geri sattı. Devlet de orayı 1800 kişinin ekmek yediği bir hastane ile taçlandırdı. Hemen yakınına Morfoloji Binası yapılıyor. O zaman personel sayısı daha da artar ve Giresun ekonomisine Seka kağıt fabrikasının sekiz, on kat fazlası bir katkısı olur. Aynı arazi üzerine ayrıca Toki Evleri yapıldı ve devlet oradan kâr etti. Ayrıca Çotanak Arena Stadyumu yapıldı ve şehir merkezindeki stad, Millet Bahçesine tahsis edildi.

Bir şeyi eleştirirken eskilerin deyimiyle: “Efradını cami, ağyarını mani: Yani, tam teşekküllü bir bilgiye sahip olmak” gerekir.

İnsanlar bilmeden konuşuyor ve hükümeti yıpratmaya çalışıyor. Ne yapmalı hükümet? Her yıl milyarlarca zarar eden bir müessesenin zararlarını hiç hak etmeyen adamların sırtına mı sarmalı?

Şimdi ne oldu? Giresun Aksu Devlet Hastanesine her gün yirmi bine yakın insan geliyormuş. Bunun % 30’u il dışındanmış. Giresun’u düşünmek böyle olmaz da nasıl olur?

Diğer tüm yatırımlar böyle. Ben öğretmenim, berberin halini anlamam. Berber benim halimi anlamaz.

Ben eğer bilir bilmez yere berberi eleştirirsem, günün birinde gerçekle yüzleşir mahcup olurum.

Yukarıdaki mevzuya tekrar atıf yaparsak; İngilizceyi öğrettiğimiz çocuklarımıza İngilizleri de öğretmez isek sonumuz hüsrandır. Çünkü, bir kazıyyei muhkeme gibi aklımıza kazımalıyız ki; biz Müslüman Türklerin iki büyük düşmanı vardır: Yahudiler ve İngilizler.

Bu iki millet, her renge bürünebilen kaypak bir millettir ve tarihte Türklerden çok büyük tokat yemişlerdir. Bunu ne unuturlar ne de kendi hakimiyetleri ve ideallerini gerçekleştirmek için, bu hakimiyetlerine engel olarak tasavvur ettikleri Müslüman Türkleri rahat bırakırlar.

Ne acıdır ki; sık sık söylüyorum bunu; kendini İngilizden daha İngiliz, Fransızdan daha Fransız, Yunanlıdan daha Yunanlı görüp Osmanlıya düşman olanlar var. Bunlar hangi kevaşenin çocukları? Bunları hangi öğretmen okuttu? Bunlara ne tür bir yemek yedirildi? İstanbul’da geziyor da; İstanbul’un hayaliyle yanıp tutuşan Yunanistanın Sirtakisine büyülenmiş de; İstanbul’u bize yurt yapan Fatih Sultana dil uzatıyor? Bunlar hangi kilisenin penceresine bırakılmışlardı?

Aynı şekilde Edirne’de yaşıyor da, Şükrü Paşayı Paşaların Şükrüsü olarak biliyor. Bunlar hangi çöplüğün yanına bir kundak içinde bırakılanlar?

Yazık. Kendini bir şey sanıyor ve kırıta kırıta geziyor bir de. Vesselam.

Kaynak: İdris Günaydın

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.