Soner Duman Yazdı: İnsan Bazı Şeyleri Zamanla Anlıyor…

İnsan Bazı Şeyleri Zamanla Anlıyor…
İnsan bazı şeyleri zamanla anlıyor. Şimdi buna dair size somut bir örnek vereyim:

Allah Resûlü’nün (s.a.v.) meşhur bir hadisi var: “İman altmış küsür şubedir. Hayâ da imandan bir şubedir.” (Buharî, Müslim)

Bu hadisi ne zaman duysam aklıma şu soru takılırdı: “Mademki iman dediğimiz şey altmıştan fazla bileşenden oluşuyor. Allah Resûlü niçin diğerlerini özellikle belirtmiyor da hayânın imanın bir şubesi olduğunu söylüyor?”

Sorunun cevabına geçmeden önce “hayâ” kelimesini netleştirelim:

“Hayâ insanı çirkin, utanılacak bir duruma düşmekten koruyan huydur.”

Hayâ sahibi insan Allah nazarında “kötü bir kul” durumuna düşmemek için Allah’ın kırmızı çizgilerini çiğnemekten kaçınır. İnsanlar nazarında rezil, kepaze olmamak için utanılacak işlerden uzak durur. Kısacası hayâ insanı iyiliklere yönlendiren, kötülüklerden uzak tutan bir duygudur. Hayâ sahibi insan elinden geldiğince Allah nezdinde ve insanlar nezdinde kendisini kötü duruma sokacak davranışlardan uzak durur. Beşeriyet icabı bir kötülük yaptığında da utanır, pişman olur, yüzü kızarır, tövbe eder.

Hayâ sahibi insan ırz. namus ve iffetini korur, onur ve haysiyetini önemser, onlara bir leke sürülmemesi için titizlik gösterir.

Hayâ duygusunun somutlaşmış iki örneğini Kur’an bize biri erkek diğeri kadın iki kişi üzerinde gösterir. Bunların biri Hz. Yusuf, diğeri de Hz. Meryem’dir. Hz. Yusuf ırz ve namusunu korumak, haysiyet ve iffetine leke sürülmesini önlemek için yıllarca sürecek hapis hayatını göze almıştır. Hz. Meryem de ırz ve iffetine bir laf gelecek diye “keşke ölüp gitmiş olsaydım” diye ölümü göze almış bir iffet kahramanıdır.

Şimdi başta sorduğumuz soruya gelelim: Allah Resûlü, imanı altmıştan fazla bileşeni, parçası olan bir bütüne benzetirken bu parçalar içinden birini, yalnızca birini, hayâyı niçin özellikle zikrediyor?

Günümüzde genel olarak insanlığın özelde de Müslümanların içinde bulunduğu duruma baktığımızda hayâ duygusunun niçin bu kadar önemli olduğunu anlıyoruz.

Namus ve iffet kavramlarının asrımızdaki kadar kan kaybettiği başka bir zaman dilimi yoktur. Çıplak gezmenin prim yaptığı, mahremiyetin hiçe sayıldığı, sosyal medya başta olmak üzere hayatın farklı noktalarında kendini teşhir etmenin zirve yaptığı, para kazanmak için ahlakî kuralların görmezden gelindiği bir dönemde hayâ duygusunun niçin imanın bileşenleri içinde özellikle zikredildiğini daha iyi anlıyoruz.

Hayâ imanın sadece bir parçası değil, aynı zamanda kalesi, koruyucusu gibi. İman bir ev ise hayâ o evin kilidi gibi. Hırsızın eve girmesini önleyen şey evin kilididir. Evinizi kilitlemezseniz, hırsız eşyalarınızı çalar. Hayâ duygusuna sahip değilseniz şeytan kalbinizdeki imanı çalar.

Hayâ imanın ölçüsünü belirleyen şey. Bir insanın hayâ duygusu ne kadar yüksek ise imanı o kadar güçlü, hayâ duygusu ne kadar düşük ise imanı o kadar zayıftır. İman ilk darbeyi hayâ duygusundan alıyor. Bir kere kırmızı çizgiler çiğnenmeye başlayınca artık göz ve kulak, el ve ayak, dil ve dudak imanın emrinden çıkıyor. Rahmân’a kulluğu unutan insan bütün organlarını ve bilincini şeytana kulluk yolunda kullanmaya başlıyor.

Bir kere hayâ duygusu yara alınca ne mi oluyor?

Göz harama bakmaktan çekinmiyor, hatta zevk alıyor! Kulak haramı dinlemekten sakınmıyor, hatta haz duyuyor! Dil kötü şeyleri konuşmaktan utanmıyor, hatta mutlu oluyor! Hayâ duygusu yitirildikçe insanda yüz kızarması, utanma diye bir şey kalmamaya başlıyor. Hani Mehmet Âkif merhum diyordu ya “Şarka bakmaz garbı bilmez, edepten yok payesi, bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi”

Hayâ duygusunu yitiren insan diğer duygularını da yitiyor, adeta zombileşiyor. Allah karşısında kul olduğunu, dünyanın geçici olduğunu, bir gün toprağın kara bağrına gireceğini, yaptığı her şeyin hesabını vereceğini unutuyor.” Vur patlasın, çal oynasın”, “kim ne derse desin” modunda hayatı hep “şıkıdım” tadında yaşıyor. Hiçbir söz etki etmiyor, hiçbir uyarıya kulak asmıyor, kalpte titreme, gözde yaşarma olmuyor.

Allah Resûlü (s.a.v.) muhtelif hadislerinde âhir zamanda insanlığın günden güne nasıl değerlerini yitireceğini, imandan nasıl uzaklaşacağını, haya duygusunu nasıl yitireceğini anlatıyordu. Âhir zamanda mıyız bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, asrımızda en çok yara alan ahlakî erdem hayâ oldu. Hayâ yara alınca da iyi Müslümanlık hayâl oldu.

Rabbimiz yaratılış ayarlarımıza geri dönmeyi, hayâ duygusunu yeniden kuşanmayı bizlere nasip eylesin. Bizleri hayâ, edep, namus, iffet, ar gibi erdemlerden mahrum eylemesin.

Kaynak: Soner Duman 19 Muharrem 1446 – 25 Temmuz 2024 Perşembe

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.