Sema Koca Yazdı: PERDELER!
PERDELER!
Perde deyip geçmeyelim, o kadar çok çeşidi var ki…
Perdeler, mahremimizi örtmek için ortaya çıkarılan perdeler.
Hatırlar mısınız eskiden tek tip perde vardı; düz tül ve bir de güneşlik yerine kullanılan çizgili turunculu kahverengili milli perdeler herkesin evinde. Ondan sonra çıkan tek tip yine, desenli kahverengi perdeler.
O zamanlarda kimsenin derdi, perdelerinin, koltuklarının, kılık kıyafetlerinin aynı olması değildi. Şimdilerde öyle mi?
Şimdilerde herkesin evinde farklı farklı. Farklı olmak zorundaymışçasına “ama filancanınkinden olmasın”, “benimki özel olsun” (hangi vasfıyla özelse artık) tarzında, tülü ayrı, güneşliği ayrı, storu, fonu derken kat kat perdelerle doldu gösteriş için evlerimiz. Oysa tek amacı özel hayatımızı gizlemekti, mahremimizin muhafazasıydı.
Evlerimizin pencerelerini varlık içinde olanlar perde ile olmayanlar kağıt ile kaplardı eskiden. Yeter ki evimizin ailemizin içi ortada olmasın, saklı tutalım hayatımızı diye. Sonuçta “özel” hayatımızdı.
Şimdilerde kullanılan perdeler sadece süs, dekor için. İnsanlar artık evin içindeki her şeyi kendi elleriyle ortaya döküyor, öyle değil mi?
Ha, tabii ki kendi özel hayatına deşifre etmeyenler olsa da başkalarının hayatlarını evlerinin içine rahatlıkla alabiliyorlar. Evet evet başkalarının hayatları. Nasıl mı? Tabii ki televizyon ile.
Tanımadığınız bir çift kapınızı çalsa, “Müsadenizle bir yatak odanızı kullanabilir miyiz?” dese, kavga kıyamet koparırsınız. Israr edip “Tamam canım yatak odası olmasın oturma odanız da olur” dese, sopa ile kovalar üstüne ağza alınmayacak küfürler sayarsınız.
Lakin her gün evlerimizde açtımız televizyonlarda, hiç tanımadığımız insanların mahremlerini rahatlıkla seyredebiliyoruz, karşısına geçip çayımız çerezimiz ile birlikte hem de.
Sahi, perdeler demiştim ya. Bir perde türü daha var; tül, stor, zebra, dantel, kaneviçe, keten, güneşlik, fon, vs dışında. Ne mi?
Manevi perdelerimiz, görünmeyen ancak çok daha mühim olan.
Onların da çeşitleri var tabii ki. Kalbe çekilen, göze çekilen, kulağa çekilen, akla çekilen perdeler.
İnsanlarla ilişkilerimizde de aramızda perdeler olabilir, bu kötü bir şey değildir, hatta aksine olmalıdır da. Tıpkı evlerimize koruduğumuz gibi. Çünkü o perdeler olmasa her şeyimiz ortada kalır. Tüm duygularımızı, düşüncelerimizi karşıya aktarmak zorunda kalsak kıymetimiz kalmaz, kendimize olan saygımızı yitiririz, başkalarının gözündeki değerimiz de düşer.
Hepsi bir yana en önemlisi Allah ile aramıza koyduğumuz perdelerdir.
Halbuki O bize şah damarımızdan yakın olan değil miydi? İnsanın yaşama bağlı olduğu can damarı..
Allah ile aramıza koyduğumuz her tür perde, bizi dünyada maddi manevi çöküşe ve ahirette de cehenneme sürükleyecektir.
Diğer perdelerden ziyade onunla aramızdaki perdelerin olmaması gerekir. Kulağımıza perde çektik mi vahyi duyamayız. Duysak dahi tül perdenin ardından net olmayacaktır. Gözlerimize çektiğimiz perdeler, insanlara karşı olursa haramdan, yasaklardan, günahlardan, zandan muhtemeldir ki bizi koruyacaktır. Başkasının yanlışını, hatasını, günahını görmemize engel olacaktır. İyi de olur aslında, olmalı aramızda bu perdeler.
Lakin Allah ile olan ilişkimizde gözlerimizin önüne perde çekersek, objektif bakamayacağımız için hak ve hakikati göremeyebiliriz, mesafeli durabiliriz, taraflı bakabiliriz.
Kalbimize çektiğimiz perdelerle, Allah’la olan ilişkimiz kopma seviyesine gelip bizi cehenneme sürükleyebilir. Kalbimize koyduğumuz bu perdeler dünya perdesi, heva ve heves perdesi, mal, evlat, eş perdesi, makam mevki şan şöhret perdesi olabilir. Bu perdelerin sayısı ve kalınlığı arttıkça Rabbimiz ile olan ilişkimiz tehlikededir.
Oysa tüm bu perdeler bize imtihan olarak verilmemiş miydi?
Hele bir de aklımızın önüne koyduğumuz perdeler yok mu. Hak ve hakikati görmemiz de bize yardımcı olacak, Allah’ın sık sık “akletmez misiniz?” dediği ayetler var iken, aklımızın önüne perdeler koyarak doğruyu görmekten kaçınırız. İşimize gelir belki de, birilerinin bizi yönetmesi, güdülmek yani. Ne de olsa zahmetsiz iş, nereye çekerlerse oraya gidersin, ne derse onu yaparsın.
Halbuki Allah bizden ona kul olmamızı istiyor, köle değil! Oysa insan aklını kiraya vererek, hatta bazen satarak ebedi köleliğe razı oluyor. Hür kalıp cenneti kazanmak durduğu yerde, esir olup cehennemi tercih edebiliyor.
Casiye 23: “Arzusunu ilahı edineni ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, işitme (duyu)sunu ve kalbini mühürlediği ve gözünün üstüne de perde çektiği kişiyi gördün mü? Şimdi onu, Allah’a rağmen kim doğru yola ulaştırabilir ki! (Gerçeği) hatırlamayacak mısınız?”
Allah saptırmaz, sapmak isteyenin yolunu açar. Dolayısıyla mühürleme işlemini de kendisi seçerek yapmaz. İnsan vahyi ve Allah’ı inkar ederek, heva ve hevesini ilah edinerek bu sonucu kendisi seçer.
Seçimlerimiz hayatımızı belirler ve nihayet bu tercihlerle ödül ya da cezaya ulaşırız.
Rabbim bize, aklı selim bir kalple, razı olacağın salih amelleri tercih etmemizi nasib eyle. Razı olacağın her ne varsa, gönlümüzü aklımızı bedenimizi ona razı eyle.
Amin..
Selam ve dua ile…
Kaynak: Sema Koca
- Mehmet Ali Abakay Yazdı: Kitap Fuarı mı Çocuk Kitap Panayırı mı? - Kasım 25, 2024
- İstasyon Mahallesi’ne Ulaşım Artık Üst Geçitten - Kasım 21, 2024
- Mehmet Akkaşoğlu Yazdı: Allah’ın Güzel İsimlerinden El_Mütekebbir - Kasım 21, 2024