RECEP DUYMAZ YAZDI: BİLGİ Mİ, DUYGU MU DAHA ETKİLEYİCİDİR?-1

 

Bilgi mi, Duygu mu Daha Etkileyicidir? – 1

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türk ordusu ile Rus ordusu savaşırken 1915 yılında doğu bölgelerimizde yaşayan bazı Ermeniler, isyana kalkışmış ve Rus ordusuyla işbirliğine gitmişlerdir. Bölgede büyük bir güvenlik sorunu çıkması üzerine Ermenilerden bir bölümü, başta Suriye ve Lübnan olmak üzere daha güvenli bölgelere sürgün edilmişlerdir. Gerek bu karar, gerek bu kararın uygulanması sırasında yaşanan karşılıklı acılar, daha sonra hiç hak etmediği halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin soykırımla suçlanmasına sebep olmuştur. Bu konu her yıl 24 Nisan tarihi yaklaşırken tekrar gündeme getirilir ve devletimiz suçlanmaya çalışılır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hükümetleri, sözde Ermeni iddialarına başından beri bilim, hukuk ve siyaset yollarıyla cevaplar vermiş ve o iddiaları çürütmüştür. Türkiye’nin en büyük dayanağı arşiv belgeleridir. En küçük unvanlı bir devlet görevlisinden Cumhurbaşkanına kadar her kademedeki yetkililer, tam bir açıklık ve dürüstlükle bu konunun arşiv belgelerine dayalı çalışmalar yapacak tarihçilere bırakılması gerektiğini sürekli olarak söylemektedirler. Siyasetçilerin bu konuda yapacağı iş, tarihçilerin çalışmalarını kolaylaştırmak üzere kendi ülkelerindeki arşivlerin açılmasını sağlamak ve belgelere dayalı bir sonuca varmalarını kolaylaştırmaktır.
Türkiye’nin bu iyi niyetine, akıl, mantık, hukuk ve bilimin ilkelerine uygun istek ve davranışlarına rağmen o iddialar sona ermemiştir. Üstelik başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde Türkiye’ye karşı soykırım iddiaları gittikçe yayılmakta, hatta bazı parlamentolarda 24 Nisan’ın, soykırım günü olarak anılması yönünde kararlar bile alınmaktadır. İtalya ve Fransa’nın son kararlarıyla o ülkelerin sayısı 60’a ulaşmış bulunuyor!..
Peki ne yapılabilir? Şimdiye kadar yapa geldiğimiz bilim ve diplomasi yoluyla dünyayı soykırım yapmadığımız noktasında ikna etmeye çalışmaya devam etmek mi, yoksa bu çalışmalara etkili olacağına yüze yüz inandığımız bir yol daha eklemek mi? Biz ikinci düşüncenin isabetli bir yol olacağını düşünüyoruz. Kanaatimize göre Ermeni sorunu, bilimsel bir sorun değildir, duygusal bir sorundur. Duygusal bir sorun, duygusal bir yolla, yani sanat eserleri yoluyla anlatılır. Yarından tezi yok, başta, 1915 olayları olmak üzere, Türk – Ermeni münasebetlerini hikâye, roman, şiir, tiyatro, sinema ve müzik eserleriyle dünya kamuoyuna anlatmaya başlamalıyız. Bu nokta üzerinde düşünmek, hem bizim sanatımızın yıllardan beri neyle meşgul olduğunu ortaya koyacak, hem devletimizin sanat karşısındaki tavrını gözlerimizin önüne serecektir. Çok derin ve geniş olan bu konuyu burada şimdilik sadece hatırlatmakla yetiniyor ve bir gözlemimizi dikkatlerinize sunuyoruz.
Sarı Gelinin Çekiciliği
Yıllarca önce Islamabad’da National Institute of Modern Language’de Türk dili okutmanlığı yaparken bir gün enstitü müdürümüz, “Uluslararası bir fuar açılmış, öğleden sonra onu ziyarete gideceğiz”, dedi. Gittik… Doğal olarak önce Türkiye standına uğrayalım, dedim… Standın yola bakan ön cephesinde uzunca bir tezgâh, üzerinde Türkiye haritası, broşür ve çeşitli boylarda takvimler vardı… Sağ ve sol duvarlarda Atatürk’ün değişik kıyafetlerdeki resimleri asılıydı… Tam karşıdaki arka duvarda ise boydan boya bir Mevlevi dervişinin sema edişini gösteren bir resim görülüyordu…. Gelen ziyaretçilerle epey sohbet ettik…
Oradan ayrılırken, başka ülkelerin stantlarına da şöyle bir göz atayım dedim… Komşu ülkeler ile İslam ülkelerinin stantları arasında uzun süre dolaştıktan ve yorulduktan sonra, fuardan çıkmak üzereyken uzakta bir kalabalık gördüm… Acaba ne var diyerek o tarafa yöneldim… Aman Allah’ım kulaklarıma inanamıyordum…. Çok derinlerden gelen bir müzik sesi, bir mıknatıs gibi beni çekiyordu…. Müziğin sözlerini hatırlayamıyordum….Kalabalığın yanında hiç konuşmadan dakikalarca dinledim…. Neden sonra Ermenistan standının önünde olduğumu farkettim…..O ses, Sarı Gelin türküsünün müzik sesiydi…
Ermeniler, duygu yüklü bu türkünün bazı sözlerini kendilerine göre değiştirmişler, hem sözlerini, hem müziğini kalabalıklara hitap eden programlarında seslendirmişlerdir… Daha da ileri giderek, benim gördüğüm o programda olduğu gibi, türkü çalınırken arkadaki sahnede 1915 olaylarını canlandıran film sahneleri göstermişlerdir. Kulağa, göze ve gönüle aynı anda hitap eden Sarı Gelin, oradan geçen herkesi, bir mıknatıs gibi, kendisine doğru çekiyor ve Ermenistan standının önüne, iğne atsan yere düşmez bir kalabalığı topluyordu…
O günden itibaren Sarı Gelin türküsünün sözlerini ve hikâyesini araştırmaya başladım…

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.