Mehmet Ali Abakay Yazdı: Muharrem’le Sohbetler

MUHARREMLE SOHBETLER

Muharrem, Kıymetli Kardeşim;

Topluluklar karşısına neden çıkmadığımı sormuşsun.

Mektupları neden kestiğimi sormadan etmemişsin.

Yazdığım sohbetler neden kitaplaşmamış?

Herkes ünlü olma peşindeyken biz neden sessiz kalırız?

Muharrem, toplulukların midesine göre şerbet, caddesine göre araba, keyfine göre kahve adetimiz olmadı.

Hem bir insan, güzel yazsa da topluluklara konuşması oldukça zor.

Topluluklara coşku verme, onları alkışlama kıvamına getirme kârımız değil.

Topluluğa hitap ederken, ıstedikleri sözleri söylemek lazım. Onların istedikleri yanında anlamadıkları konuşmaları alkışladıkları çok görülmüştür.

Kalkıp tarihten, kültürden, sanattan bahsetsek ne olur? Eziyet vermiş olmaz mıyız?

” Kalkıp şehrinize sahip çıkın”, “Şehir değerlerini koruma önemlidir” dersek, bize şehrin peynirinden, ekmeğinden, şerbetinden, kebab ile kabağından bahseder, sahiplendiklerini delillendirir.

Muharrem, bizi anlayanla konuşuruz, saatlerce.

Bazen şehri gezip dolaşırız, bir- iki dostla.

Konuşmadan gezdiğimiz çok olmuştur.

Bir kalenin kitabesiyle saatlerce konuşmuşuz.

Bir konağın işlemelerine hasretimizi, on defa giderek gideremediğimizi itiraf edelim.

Topluluklarla konuşma kabiliyet ister.

Adamın biri şiir okumamızı isterse ne yapalım?

Biri türkü söylemenizi istese halimiz harap.

Hem ben, halk oyunlarını bilmem, düğünlerde halaya durmadım.

Allah muhafaza, biri ” Mebus ol!” diye tempo tuttursa, coşkulu topluluk galeyana gelse, emekliysek o zaman maaşımız seçim masraflarını karşılamaz, evimiz varsa, arabamız olsa satarsak, çevreyi memnun kılarsak, sandık açılıncaya kadar el üstünde, açılırken kapı önünde, reyler sayılınca pisi pisine olacağımızı biliriz.

Biz ne anlarız, partiden ve siyasetten?

Nabza göre şerbet, adamın cüssesine göre kıspet, damak tadına göre lezzet sunmak zor.

Muharrem, bir yalan söyledik mi, kızarır yüzümüz. Kıpkırmızı kesilir, suratımız. Havuca döner burnumuz, çıkamayız eş-dost karşısına.

Biz, insanımızın fakatsız, amasız,insanî değerlere göre yaşama imkânına kavuşturulmasını isteriz.

Yalana, hileye, aldatmaya, seçimi geçime çevirmeye, milletin parasıyla ağa kesilmeye, alın teri dökmeden zenginliğe karşıyız, Güzel Muharrem…

Biz, ancak yazıp çizeriz.

Yanlış olanı ifade ederiz.

Üç kişi iseniz, dördüncüsü, dört iseniz beşincisi oluruz, dost halkanın.

İnandığımız değerler, medeniyet fikrimiz, çıkış noktalarımız ayaklar altında iken maskeler takamayız, Muharrem.

Mektupları kesmek istemezdim, mevsim sıcak ve sıhhat el vermiyor, yazmaya.

Sağ olsun, çocuklarla talebeler yazıp dururlar, söyleneni.

Muharrem, Iki Gözüm…

Uçmasını istersin deve olduğunu söyleyen kuşa, yük taşımasını istediğin zaman deve olmadığını söyleyen anlayış, idrâke deli gömleği giydirir.

“Dava” diye ömrünü adadığı fikrinin kitabını okumayan kişiye ne anlatabilirsin?

Kiminin davası çul, kiminin pul olunca ne dersin?

Kitap okumayan bir nesle, dergi okuma tavsiyesinde bulunamazsın.

Muharrem, bize benimsetilen bir futbol takımına âşık olduğumuz kadar, şehrimizi sevmedik.

Bir formanın renklerine kurban adadığımız ömrümüze kitabı rehber bilmedik.

Muharrem, siyasetten uzak firmayı tavsiye edenlere önceleri şaşmıyor idim.

Halaya girince davulcuyla zurnacıyı tanıdım, alkış merasim takımlarını bildim.

Gayemiz, insana hizmetse niçin insanları mutlu etmek için bir araya gelemeyiz?

Biz, futbol takımı fanatiği değiliz, holigan olmadık ve ligde şampiyonluk iddiamız yok, top kulüpleri değiliz.

Muharrem, iyi oku.

Tarih oku.

Edebiyattan uzak düşme.

Kitabın sayfalarına dokun.

Hayatın insan içinde tükensin.

Yalan söyleme.

Biz, “El-dil ve bel” derken murad edilen kastı anlarsın.

Hesaptan korkuyorum, Muharrem.

Bir haksızlıktan yana korkuyorum.

Etrafıma bakarken ürküyorum.

Bil Muharrem, etrafta güzel manzaralar seni aldatmasın.

Dört duvar içinde bazen ağlıyorum.

Biz, neden üç- dört yüzlü olduk?

Muharrem, İki Gözüm mesele bu.

Etrafta renkli, göze hoş gelen, sevimli, güzel canlılar var.

Arı, iğnesini kovanı korumak için kullanır, savunma esaslı.

Biz bir arı kadar olamadık, kovanı peşkeş çektik ayılara.

Biz, yavrusunu doyuran yılanın merhametine sahip kılmadık, ahlâkımızı.

Biz, nakış nakış işlenen bir kuşun tüylerinin güzelliğini idrak etmekten uzak tuttuk, idrakimizi.

Muharrem, nasılsak öyle yönetiliriz.

Selam ile….

Kaynak: Mehmet Ali Abakay (21 Haziran 1982)

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.