Furkan Şişman Yazdı: Monaco: Küçük Prenslik, Büyük Gösteri

Monaco: Küçük Prenslik, Büyük Gösteri

Monaco… Haritada büyüteçle bakmadan bulması zor ama bir kez gittiğinizde kolay kolay unutamayacağınız bir yer. Gittiğinizde ilk hissedeceğiniz şey şu: Burası gerçekten başka bir dünya. Sessiz, düzenli, zengin ama kimse kimseye zenginliğini çarpmıyor. Her şey fazlasıyla yerli yerinde.

Bu minicik ülke, sadece 2 kilometrekarelik bir alana sahip ama içinde barındırdığı şeylerle devleşiyor. Tarihi, 1200’lü yıllarda Cenevizliler’e dayanıyor. Sonra Grimaldi ailesi bir gece kale kıyafetleri giyerek kaleyi ele geçiriyor ve o günden bu yana Monaco onların yönetiminde. Bugün ülkenin başında Prens II. Albert var. Hollywood yıldızı Grace Kelly’nin oğlu. Hem prens hem sporcu hem çevreci. Zamanında olimpiyatlarda ülkesini temsil etmişliği bile var. Şatafattan uzak derinlikli biri.

Monte Carlo bölgesi Monaco’nun kalbi gibi. Şehir sokakları tertemiz, binalar zarif. Sanki her taş yerli yerine koyulmuş gibi. Düzenli bir sessizlik hâkim. Ünlü Monte Carlo Casino’sunun önünde sıra sıra lüks arabalar dizilmiş. Casino’nun içi kadar dışı da etkileyici. İnsanlar özenli giyinmiş, etrafta bir film sahnesindeymişsiniz gibi bir hava var.

Şehrin içinden geçen dar sokaklar ise, her yıl Formula 1’e ev sahipliği yapıyor. Monaco Grand Prix’si motor sporlarının en prestijli yarışlarından biri. Yarış olmasa bile o virajları, tüneli, liman kıyısından geçen o efsanevi parkuru yürümek bile insanı heyecanlandırıyor. Hızın ve prestijin bu kadar iç içe geçtiği başka bir şehir daha yoktur herhalde.

Liman kısmına geldiğinizde ise manzara bir anda değişiyor. Sanki başka bir zenginlik seviyesi başlıyor. Karşınızda dizilmiş dev yatlar… Ama bunlar bildiğiniz tekneler değil. Kimi üç katlı, kimi üzerinde helikopter taşıyor. Bazıları ise otel gibi, havuzlu, güvertesinde açık hava sineması olanlar bile var. Her biri başka bir hayatın simgesi gibi duruyor.

Limanın yakınlarında acıktım ve bir pizzacıya oturdum. Açıkçası Monaco gibi bir yerde pizza ne kadar iyi olabilir diye düşünüyordum ama öyle güzel bir pizza geldi ki, ilk lokmada önyargım dağıldı. İncecik hamur, taze malzeme, tam kararında pişmişti. Lüks restoranlara gerek kalmadan, sade bir pizzayla da mutlu olabiliyormuş insan.

Sonrasında ise kendimi hiç planlamadan 110 yıllık bir çikolatacıda buldum. Vitrine bakarken içeri çekildiğimi fark ettim. İçeride zaman durmuş gibiydi. Otantik dekor, eski usul ambalajlar, ve çikolatanın o ağır ama huzur veren kokusu… Sahipleri hâlâ ailedenmiş. Bir iki parça çikolata aldım, yerken çocuk gibi sevindim.

Monaco’da dikkatimi çeken başka bir şey de, Prens Albert’in fotoğraflarının her yerde olmasıydı. Postanede, dükkân vitrinlerinde, limanda, hatta bazı apartman girişlerinde bile. Ama bu bir “propaganda” havasında değil, daha çok saygı göstergesi gibiydi. Halkın onu sevdiği belli.

Monaco’nun en etkileyici yanı şu: Küçük ama her şeyiyle güçlü bir karaktere sahip. Ne yapsa yakışıyor. Hem tarihle hem modernlikle arası çok iyi. Saray da aynı histe: sade ama gösterişli olmadan etkileyici. Prenslik olmanın abartısız ama karizmatik hali.

Bu küçük prenslikte yürürken zamanın yavaşladığını, detayların büyüdüğünü hissediyorsunuz. Birkaç saatte geziliyor ama etkisi uzun sürüyor. Monaco, gözle görülebilen lüksün, sessiz ihtişamın ve dikkatli yaşamın bir araya geldiği nadir yerlerden biri. Gidip görmekle, fotoğraflara bakmak arasında gerçekten dağlar kadar fark var.

Monaco’ya Gideceklere Notlar:

– Yürüyerek gezin: Monaco çok küçük bir ülke, her yere rahatça yürüyerek ulaşabilirsiniz. Ama inişli çıkışlı yollar sizi biraz zorlayabilir, rahat ayakkabılar şart.

– Formula 1 parkurunu görün: Yarış dönemi olmasa bile pist hâlâ orada. Virajları yürümek bile farklı bir heyecan katıyor.

– Limanı kaçırmayın: Dünyanın en lüks yatlarını burada görebilirsiniz. Her biri bir sanat eseri gibi. Yatlara çıkamıyorsunuz ama uzaktan izlemek bile yeterli.

– Monte Carlo Casino’ya uğrayın: Kumar oynamasanız bile dışarıda oturup atmosferi solumak keyifli. Ayrıca binanın mimarisi de göz alıcı.

– Çikolatacıya uğrayın: Rue Grimaldi civarında 110 yıllık bir çikolatacı var. Gözünüzle görün, burnunuzla hissedin, çikolatasını tadın. Pişman olmazsınız.

– Prens’in izlerini fark edin: Sarayına gitmeseniz bile sokaklardaki fotoğraflar, halkın ona olan saygısını gösteriyor. Monaco sadece taş duvarlardan değil, bu bağlılıktan da kurulmuş gibi.
Kaynak: Furkan Şişman

admin
Sosyal Medya

admin

1953 yılında Edirne'de doğdu. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 11 yılı lise müdürlüğü olmak üzere 25 yıl öğretmenlik yaptı ve 2001 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'ndan emekli oldu. Üniversite yıllarından beri hobi olarak çeşitli yerel ve ulusal basında köşe yazarlığı yaptı. İlk kitabı olan 'BAŞARI HİKAYELERİ' 14 Haziran 2018'de yayımlandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Gönder
Haber İhbar Hattı
Haber İhbar Hattı..
Lütfen Sağ Alttaki Gönder Butonunu Tıklayınız.